Aceleetmemi istemeyin. 1- Yaradılışında acelecilik vardır. Tez canlıdır. Sabırsızdır. 2- Nasıl bir sonuçla karşılaşacağınızı, azabımı. Hasan Basri Çantay Meali. İnsan (lar sanki) aceleden yaratılmış. Size âyetlerimi göstereceğim. Benden onu acele istemeyin! Hayrat Neşriyat Meali.
ElmalılıHamdi Yazır (Orijinal): Enbiyâ 37. Diyanet İşleri Başkanlığı: Enbiyâ 37. Elmalılı Hamdi Yazır: Enbiyâ 37. Ali Fikri Yavuz: Enbiyâ 37. Diyanet Vakfi: Enbiyâ 37. Elmalılı Hamdi Yazır (Sade): Enbiyâ 37. Elmalılı Hamdi Yazır (Sade 2): Enbiyâ 37. Fizilal-il Kuran: Enbiyâ 37. Hasan Basri Çantay: Enbiyâ 37.
Kuranı Kerimi anlamak, ona göre yaşayabilmek, işte bütün mesele bu. Enbiyâ suresi 37. âyet Tefhim-ul Kuran meali: İnsan aceleden (aceleci olarak) yaratıldı. Size ayetlerimi yakında göstereceğim. Şimdi hemen acele etmeyin.
ENBİYÂSURESİ 37. ayet meali karşılaştırmalı oku, ENBİYÂ SURESİ 37. ayet ne anlama geliyor 40dan fazla hocanın meallerini oku
1 Yâsîn. 2. Hikmetli Kur'anın hakkı için 3. Emîn ol ki sen o risaletle gönderilen Peygamberlerdensin 4. Bir sıratı müstakîm üzerindesin 5. Tenziliyle o azîz rahîmin 6. İnzar edesin: vehameti haber veresin diye bir kavme babalar inzar edilmedi de haberleri de yok gafiller 7.
Vay Tiền Online Chuyển Khoản Ngay. اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مَّعْرِضُونَ Ikterebe lin nâsi hisâbuhum ve hum fî gafletin mu’ridûnmu’ridûne. ıkterebe karibun yaklaştı yakın li en nâsi insanlar için, insanlara hisâbu-hum onların hesabı, hesap vermesi, hesaba çekilmesi ve hum ve onlar fî gafletin gaflet içinde mu'ridûne yüz çevirenler Abdulbaki Gölpınarlı İnsanların hesap günü yaklaştı da hâlâ onlar gaflet içinde, yüz çevirmedeler. Abdullah Parlıyan İnsanların hesap verme anı yaklaştığı halde, onlar bundan yüz çeviriyorlar. Adem Uğur İnsanların hesaba çekilecekleri gün yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler. Ahmed Hulusi İnsanlara yaptıklarının sonucunu görme süreci yaklaşmıştır! Onlar ise kozaları içinde aldırmaz bir hâldeler! Ahmet Tekin İnsanların hesaba çekilme günü yaklaştı. Onlar hâlâ gaflet içinde, Kur’ân öğrenimine, Kur’ân öğretimine, İslâm’ı tebliğe, Kur’ân ilkelerinin yaşanmasına engel tedbirler alıyorlar, şeriattan yüz çeviriyorlar. Ahmet Varol İnsanların hesapları yaklaştı. Oysa onlar gaflet içinde, yüz çevirmektedirler. Ali Bulaç İnsanları sorgulama zamanı yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar. Ali Fikri Yavuz İnsanların hesab vakti kıyamet günü yaklaştı. Onlar ise, halâ bundan gaflette, yan çizib aldırmıyorlar. Ali Ünal İnsanlar için hesap verme vakti yaklaştı, fakat onlar halâ koyu bir gaflet ve umursamazlık içinde dalmış gidiyorlar. Bayraktar Bayraklı İnsanların hesapları yaklaştı; fakat onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirmektedirler. Bekir Sadak insanlarin hesap gorme zamani yaklasti, fakat onlar hala habersiz, hakdan yuz ceviriyorlar. Celal Yıldırım İnsanların hesap verme günü yaklaştı; onlar hâlâ gaflet içinde Hak'tan yüzçevirirler. Cemal Külünkoğlu İnsanlar için hesap görme vakti yaklaştığı halde onlar hâlâ gaflet içinde gerçeğe yüz çeviriyorlar. Diyanet İşleri eski İnsanların hesap görme zamanı yaklaştı, fakat onlar hala habersiz, hakdan yüz çeviriyorlar. Diyanet Vakfi İnsanların hesaba çekilecekleri gün yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler. Edip Yüksel İnsanların hesapları yaklaştı; ancak onlar hâlâ bir aymazlık içinde yüz çevirmektedirler. Elmalılı Hamdi Yazır Yaklaştı nâsa hisabları onlar ise hâlâ gaflette aldırmıyorlar Erhan Aktaş İnsanlar için hesap vakti1 yaklaştı. Ne var ki onlar gaflet içinde aldırmıyorlar. 1- Hesap, ölümle birlikte başlamaktadır. Zira ölen insan için hesap başlamış demektir. Ölü için zaman durmaktadır. Allah’a göre ise zaten zaman diye bir şey yoktur. Ölen kimse için, kendi ölümü ile kıyametin kopması arasında zaman farkı yoktur. Deyim yerinde ise, ölmesi ile dirilmesi bir olmaktadır. Her bir insan için “vaktin yaklaşması” bu şekilde değerlendirilmelidir. Bu açıdan, bu nasıl bir vakit yaklaşmasıdır ki yüz yıllar geçmesine rağmen bir türlü gelmedi düşüncesi yanlıştır. Ölümün yaklaşması ile kıyametin yaklaşması aynı şeydir. 20/Taha, 100-104; 10/Yunus, 45; 30/Rum, 55-56 Gültekin Onan İnsanları sorgulama zamanı yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar. Hakkı Yılmaz İnsanlar için hesapları yaklaştı. Onlar ise aldırmazlık içinde, mesafeli duran kimselerdir. Harun Yıldırım İnsanların hesaba çekilecekleri gün yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler. Hasan Basri Çantay İnsanların hesâb günleri yaklaşdı. Böyleyken onlar haalâ gaflet içindedirler, bunu tefekkürden yüz çeviricidirler. Hayrat Neşriyat İnsanlara hesabları yaklaştı; fakat onlar hâlâ gaflet içinde o güne îmân ile hazırlanmaktan yüz çeviren kimselerdir. İbni Kesir İnsanların hesab zamanı yaklaştı. Fakat onlar hala gaflet içinde yüz çeviriyorlar. İskender Evrenosoğlu İnsanlar için hesap vakti yaklaştı. Ve onlar, gaflet içinde yüz çevirenlerdir. Kadri Çelik İnsanların sorgulaması yakınlaştı, kendileri ise bir gaflet içinde yüz çevirmektedirler. Mehmet Ali Eroğlu En sonunda insanların hesap günü yaklaştı. Kendileri ise hala gaflet içindeler. Mehmet Okuyan İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Onlar ise gaflet içinde yüz çevirmektedir. Muhammed Celal Şems İnsanlar için, kendilerinden hesap sorulma zamanı yaklaştı. Oysa onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler. Muhammed Esed İnsanlar için hesap görme vakti yaklaşıyor; ama onlar bu yaklaşan şeye karşı hala inatla umursamazlık gösteriyorlar. Mustafa Çevik 1-4 Hesap Günü her gün biraz daha yaklaşmasına rağmen insanların çoğu bunu umursamıyor. Böyleleri ne zaman Rablerinden gelen âyetlerle uyarılıp yaratılışlarının sebebi olan hayat nizamı ile yaşamaya davet edilseler, alay edip yüz çeviriyorlar. Akılları hep geçici hazlar, eğlenceler, boş ve anlamsız işlerle meşgul. Bununla beraber bu nankörler, bir de kalkmış kendi aralarında şöyle fısıldaşıyorlar. “Bu peygamber olduğunu söyleyen adam da, bizim gibi ölümlü bir insan, şimdi göz göre göre bizden farkı olmayan bu adamın söylediklerinin büyüsüne kapılıp da, bunca yıllık hayat tarzımızı terk mi edeceğiz?” Ey Peygamber! Sen onlara de ki “Benim Rabbim gökte ve yerde, gizliden ve açıktan söylediklerinizi işitir, ne amaçla söylediğinizi de bilir. Mustafa İslamoğlu İnsanlar için yaptıklarının hesabını verme vakti oldukça yaklaştı; fakat onlar hala gaflet içerisinde bu gerçeğe sırt çeviriyorlar. Ömer Nasuhi Bilmen Nâsa hesapları yaklaştı. Halbuki, onlar gaflet içinde yüz çevirir kimselerdir. Ömer Öngüt İnsanların hesap görme zamanı yaklaştı, fakat onlar hâlâ gaflet içindedirler. Şaban Piriş İnsanların hesabı yaklaşmış olmasına rağmen onlar, gaflet içinde yüz çeviriyorlar. Sadık Türkmen İNSANLARIN hesapları yaklaştı, oysa onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirmektedirler. Seyyid Kutub İnsanların hesap verme günü yaklaştığı halde onlar halâ gaflet içinde gerçeğe yüz çeviriyorlar. Suat Yıldırım İnsanların hesap verme vakti yaklaştı. Ama onlar hâlâ koyu bir gaflet içinde haktan yüz çevirmekteler. Süleyman Ateş İnsanların hesapları yaklaştı, fakat onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirmektedirler. Süleymaniye Vakfı İnsanların hesap verme zamanı yaklaştı. Oysa onlar gaflet içinde yüz çevirmektedirler. Tefhim-ul Kuran İnsanların sorgulaması yakınlaştı, kendileri ise bir gaflet içinde yüz çevirmektedirler. Ümit Şimşek Hesapları yaklaştı; ama insanlar hâlâ gaflette, aldırmıyorlar. Yaşar Nuri Öztürk Yaklaştı insanlara hesapları! Ve onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirip durmadalar. En üste taşıEn alta taşıBu yazarın mealini okumaya devam et Bir sureye/ayete tıkladığınızda mealler ilk başta yazar ismine göre alfabetik olarak sıralanır. Yazar isminin solundaki kutucuğu yukarı/aşağı taşıyarak sıralamayı istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz. Tarayıcınızın çerezlerini silmediğiniz sürece tercihiniz daha sonraki ziyaretlerinizde hatırlanacaktır. Ayrıca bir yazarın ismine sağ tıklayarak bu yazarın mealinin en üstte veya en altta görünmesini de sağlayabilirsiniz.
❬ Önceki Sonraki ❭ خُلِقَ ٱلْإِنسَٰنُ مِنْ عَجَلٍ ۚ سَأُو۟رِيكُمْ ءَايَٰتِى فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ
Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. Vemâ erselnâke illâ rahmeten lil’âlemîneVe biz seni, ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.Ey Nebim! Biz Seni ve Kur’an-ı Kerim’i bütün âlemlere ve dönemlere rahmet vesilesi ve selamet rehberi olarak içindir ki ey peygamber! Biz seni, ancak alemlere rahmet olmak üzere Muhammed, rahmetimizin ve merhametimizin gereği, biz seni kesinlikle bütün âlemlerin, insanların ve cinlerin, varlıkların tamamının hayrına, haklarının korunması için özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere, rahmet peygamberi olarak görevlendirip seni ancak alemlere rahmet olarak seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak de ey Rasûlüm, ancak âlemlere rahmet olarak Biz seni İslam’ı, ancak âlemlere rahmet olarak seni ancak âlemlere merhametimiz gereği gönderdik seni ancak, âlemlere rahmet olarakVe bunun içindir ki, ey Resul! biz seni, yalnızca âlemlere insanlara rahmetimizin bir vesilesi olarak geçen “rahmet” terimi peygamberimizin şahsı için değil ona verilen peygamberlik ve gönderilen kitap Kur’an için kullanılmıştır. “Rahmet” teri... Devamı..Yâ Muhammed! Biz seni ancak ’âleme rahmet olmak üzere seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.Ey Muhammed! Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.Resûlüm! Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak seni tüm halklara bir rahmet olarak gönderdikEy Muhammed! biz seni ancak âlemlere rahmet olarak seni sâde âlemîne rahmet olarak göndermişizdirBiz, seni bütün insanlık için sadece bir rahmet olarak seni Habîbim âlemlere başka bir şey için değil ancak rahmet için gönderdik.Ey Resûlüm! Biz seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik.11“İşte seni ey insan! Rahmet, o Müstağnî-i ale’l-ıtlak’ın hiçbir şeye ihtiyâcı olmayan ve Sultân-ı Sermedî’nin huzûruna çıkarır ve O’na dost yapar... Devamı..Biz seni tüm âlemler için, bir rahmet elçisi olarak seni bütün insanlar için bir esirgeme olsun diye seni ancak cihana rahmet olmak üzere gönderdik.Ey Peygamber! Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak seni âlemler için sadece bir rahmet olarak Muhammed! Biz seni başka bir amaçla değil, ancak âlemlere rahmet ve bereketimizi ihsan etmek ve böylece, insanlığı inkâr ve cehâlet karanlığından kurtararak dünya ve âhirette mutluluğa ulaştırmak için gönderdik. Seni de Âlemler’e ancak rahmet olarak seni âlemlere sevgi ve şefkat elçisi olarak de geçmişteki Resullerimiz gibi âlemlere rahmet olarak gönderdik. Biz seni ancak âlemlere rahmetimiz için gönderdik. [*]Yüce Allah Hz. Muhammed’i cümle aleme merhametinin tecellisi olarak gönderdiğini ifade etmektedir. Bu ayetin vermek istediği mesaj ile “Rabbinin merha... Devamı..Ey Muhammed! Biz, seni âlemler deki tüm akıllı varlıklar için ancak bir rahmet¹ olarak Eğer Allah insanlığa merhamet etmeyip de kendilerine doğru yolu gösteren Kur’an’la Hz. Muhammed göndermeseydi, âlemlerdeki akıllı varlıkları... Devamı..Ve [bunun içindir ki, ey Peygamber,] Biz seni yalnızca, bütün âlemlere ¹⁰² rahmetimiz[in bir işareti] olarak Yani, bütün insanlığa. Kur’an mesajının özüne ilişkin bu temel ilke hk. bir açıklama için bkz. 7158 ve ilgili 126. not. Kur’ânî vahyin evrenselli... Devamı..Biz seni ancak bütün toplumlara rahmet olarak gönderdik. 6/104...107, 7/203, 9/61, 10/57, 44/5- 6İşte bu yüzden ey Rasul, Biz seni bütün insanlığa,[²⁷⁸²] sadece bir rahmet olarak gönderdik.[²⁷⁸³][2782] Âlemînin bu bağlamdaki kapsamı “insan soyu”dur. Katâde’den nakledilen “tüm yaratıkları içine alır” yorumuna, İbn Abbas “Rasul hayvanları ve me... Devamı..Ve seni başka değil, bütün âlemlere bir rahmet olmak için bunun içindir ki ey Resulüm, Biz seni bütün insanlar için sırf bir rahmet vesilesi olman için gönderdik! Âlemler yerine insanlar demekten maksadımız, birçok müfessir gibi, mânayı insanlar üzerinde yoğunlaştırmaktır. Zira Türkçede kullanışımızda âlem denin... Devamı..Ey Muhammed Biz seni ancak alemlere rahmet için gönderdik.Yâ Muhammed! Biz seni ancak 'âlemlere rahmet olarak irsâl itdik. Seni elçi olarak göndermemiz çağdaşların için ve daha sonrakiler için bir ancak insanlığa rahmet olarak seni ancak âlemlere21 rahmet olarak gönderdik.21 Bütün insanlara ve cinlere, bütün çağlara, hattâ bütün biz seni ancak âlemlere bir merhamet/bir sevgi olman dışında bir şey için viribimedük seni illā raḥmet ' biz seni göndermedük, illā raḥmet olmaġ‐ıçun də Ya Rəsulum! aləmlərə bütün insanlara və cinlərə ancaq bir rəhmət olaraq göndərdik. Sən təkcə insanlara deyil, eyni zamanda cinlərə də peyğəmbər göndərilmisən. Bütün aləmlər əhli, o cümlədən göydəki mələklər, yerdəki insanlar və cinlər sənin vücudunla şərəfə nail olurlar. Sənin sayəndə günahkarlara möhlət verilmiş, hətta səni inkar edənlərin belə cəzası qiyamətə qədər tə’xirə salınmışdır. Mö’minlər isə sənə iman gətirməklə dünyada böyük savab qazanıb axirətdə yüksək dərəcələrə, əbədi səadətə nail olacaqlar.We sent thee not save as a mercy for the sent thee not, but as a Mercy for all creatures.27622762 There is no question now of race or nation, of a "chosen people" or the "seed of Abraham"; or the "seed of David"; or of Hindu Arya-varta; of Jew... Devamı..
لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ Lev kâne fîhimâ âlihetun illâllâhu le fesedetâ, fe subhânallâhi rabbil arşi ammâ yasıfûnyasıfûne. lev eğer, ise kâne oldu fî-himâ ikisinde vardır âlihetun ilâhlar illâllâhu illâ allâhu Allah'tan başka le fesedetâ ikisi fesada uğradı fe o zaman, böylece subhânallâhi subhâne allâhi Allah rabbi el arşi arşın Rabbi ammâ an mâ onlardan o şeylerden yasıfûne vasıflandırırlar Abdulbaki Gölpınarlı Gökte ve yerde, Allah'tan başka bir mâbut daha olsaydı gök de bozulup mahvolurdu, yer de. Şüphe yok ki arşın Rabbi Allah, onların söyledikleri şeylerden yücedir, münezzehtir. Abdullah Parlıyan Göklerde ve yerde Allah'tan başka tapılacaklar bulunsaydı, gökler ve yerler karmakarışık olup, düzeni bozulurdu. Şüphe yok ki, arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları herşeyin ötesinde ve üstündedir. Adem Uğur Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök, bunların nizamı kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki Arş'ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir. Ahmed Hulusi Eğer o ikisinde semâlar ve arz Allâh'tan başka tanrılar olsaydı, elbette o ikisi de düzenini yitirirdi! Arş'ın Rabbi Allâh, onların vasıflamalarından münezzehtir. Ahmet Tekin Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, yer ve göklerin nizamı, düzeni, dengesi bozulurdu. Arş’ın, sınırsız kudret ve iktidar makamının Rabbi olan Allah onların yakıştırdığı sıfatlardan münezzehtir. Ahmet Varol O ikisinde [4] Allah'tan başka ilahlar olsaydı ikisi de bozulup giderdi. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendirmelerinden münezzehtir. Ali Bulaç Eğer her ikisinde gökte ve yerde Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir. Ali Fikri Yavuz Eğer yer ile gökte Allah’dan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrar, yok olurdu. O halde, Arş’ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden bütün noksanlıklardan berî ve yücedir. Ali Ünal Oysa Allah’tan başka göklerde ve yerde ilâhlar bulunmuş olsaydı, onlardaki denge ve düzen bozulur, her şey karmakarışık olurdu. Öyleyse, Arş’ın Rabbi olan gökleri ve yeri yaratıp onları mutlak idaresi altında tutan Allah, Kendisiyle ilgili olarak uydurdukları, kâinatın tedbir ve idaresinde ortakları bulunmak gibi her türlü nitelemeden mutlak manâda uzaktır. Bayraktar Bayraklı Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök, kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan uzaktır. Bekir Sadak Eger yerle gokte Allah'tan baska tanrilar olsaydi, ikisi de bozulurdu. Arsin Rabbi olan Allah, onlarin vasiflandirdiklarindan munezzehtir. Celal Yıldırım Eğer gökte ve yerde Allah'tan başka ilâhlar olsaydı gökle yerin düzeni bozulup altüst olurdu. Arş'ın Rabbı olan Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir. Cemal Külünkoğlu Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, kesinlikle göklerin ve yerin düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş'ın Rabbi olan Allah, onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir. Diyanet İşleri eski Eğer yerle gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de bozulurdu. Arşın Rabbi olan Allah, onların vasıflandırdıklarından münezzehtir. Diyanet Vakfi Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök, bunların nizamı kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki Arş'ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir. Edip Yüksel O ikisinde gökler ve yerde ALLAH’tan başka tanrılar olsaydı ikisi de kaosa girecekti. Mutlak otoritenin sahibi ALLAH onların nitelemelerinden çok yücedir. Elmalılı Hamdi Yazır Yerde Gökte Allahtan başka ilâhlar olsa idi ikisi de fâsid olmuş gitmişti, rabbın o arşın rabbı Allah münezzeh sübhandır onların isnad ettikleri vasıflardan Erhan Aktaş Eğer ikisinde1 de Allah’tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de kesinlikle fesada uğrardı. Arşın Rabb’i olan Allah, onların niteledikleri şeylerden 1- Göklerde ve yerde. 2- Allah’a ait nitelikler hiçbir varlıkta yoktur. Gültekin Onan Eğer her ikisinde gökte ve yerde Tanrı'nın dışında tanrılar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın rabbi olan Tanrı onların nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir. Hakkı Yılmaz Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de kesinlikle kargaşa içinde olurdu/düzenleri bozulurdu. O hâlde en büyük tahtın Rabbi olan Allah, onların nitelemekte oldukları şeylerden arınıktır. Harun Yıldırım Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök, bunların nizamı kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki Arş'ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir. Hasan Basri Çantay Eğer her ikisinde Allahdan başka Tanrılar olsaydı onların ikisi de muhakkak ki harab olup gitmişdi. Demek, arşın Rabbi olan Allah, onların vasf ve isnâd edegeldikleri şeylerden yücedir, münezzehdir. Hayrat Neşriyat Eğer o ikisinde yerde ve gökte Allah’dan başka ilâhlar bulunsaydı, elbette o ikisive onlarda görünen şu intizam fesâda uğrardı bozulup giderdi. Öyle ise, arşın Rabbi olan Allah, onların isnâd etmekte oldukları vasıflardan münezzehtir. İbni Kesir Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka tanrılar olsaydı; bunların ikisi de muhakkak bozulup gitmişti. Arş'ın Rabbı olan Allah; onların nitelendirdiklerinden münezzehtir. İskender Evrenosoğlu Eğer ikisinde de semada ve arzda, Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de yer de, gök de mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi Allah, onların vasıflandırdığı isnat ettikleri şeylerden münezzehtir. Kadri Çelik Eğer her ikisinde gökte ve yerde Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, hiç tartışmasız, ikisi de bozulup gitmişti. Egemenlik tahtının Rabbi olan Allah, onların nitelendirdikleri şeylerden yücedir. Mehmet Ali Eroğlu Nasıl yani, gökte ve yerde her ikisinin arasında Allah'tan başka ilahlar olsaydı eğer, Bozulup gitmişti her ikisi de. Arşın Rabbi olan Allah, nitelendirdiklerinden yücedir. Mehmet Okuyan O ikisinde yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı, düzenleri elbette bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların yakıştırdıkları şeylerden yücedir. Muhammed Celal Şems Eğer gök ve yerin ikisinde Allah’tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de altüst olurdu. Arşın Rabbi olan Allah, onların söylediklerinden pak ve yücedir. Muhammed Esed oysa, anlamıyorlar ki, göklerde ve yerde Allah'tan başka tanrılar olsaydı, bu iki alem de kargaşalık içinde yıkılıp giderdi! Bunun içindir ki, O mutlak hükümranlık tahtının Efendisi, O sınırsız kudret ve yücelik sahibi Allah, insanların tanımlama ve tasvir yoluyla kendisine yakıştırdığı her şeyin ötesinde, her şeyin üstündedir! Mustafa Çevik 22-23 Şayet göklerde ve yerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı, göklerin ve yerin düzeni bozulur, kargaşa içinde yıkılır giderdi. Göklerin ve yerin Rabbi yalnızca Allah’tır. Yarattıkları üzerinde hüküm koyma ve hükümdarlık yetkisi de yalnızca O’na aittir, gerçek ve tek ilah O’dur Allah müşriklerin yakıştırmalarından münezzeh ve yücedir. Allah yaptıklarından ve yapacaklarından sorgulanamaz, O’nun dışındakiler ise Allah tarafından sorgulanacaktır. Mustafa İslamoğlu Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilahlar olsaydı, gökler ve yer kaos içinde mahvolurdu işte bu nedenle O her şeyden yüce olan Allah, O mutlak otorite sahibi, onların yakıştırdıkları her şeyin ötesindedir. Ömer Nasuhi Bilmen Eğer o ikisinde gökler ile yerde Allah'tan başka ilâhlar olsa idi elbette ikisi de fesada uğramış olurdu. Binaenaleyh Arş'ın rabbi olan Allah Teâlâ, onların vasfettikleri şeylerden münezzehtir. Ömer Öngüt Yerde ve gökte eğer Allah'tan başka ilâh bulunmuş olsaydı, ikisi de bozulup giderdi. Arşın Rabbi olan Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir. Şaban Piriş Oysa yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı, yer de gök de bozulup giderdi. Hükümranlığın sahibi olan Allah, onların nitelemelerinden çok yücedir. Sadık Türkmen Eğer gökte ve yerde Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, bu iki alem de bozulup gitmişti. Arş’ın sahibi Allah onların yanlış nitelendirmelerinden yücedir! Seyyid Kutub Eğer yerde ve gökte Allah'dan başka ilahlar olsaydı yerin ve göğün düzeni altüst olurdu. Arş'ın rabbi olan Allah, o müşriklerin asılsız yakıştırmalarından münezzehtir. Suat Yıldırım Halbuki gökte ve yerde, Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı oraların nizamı bozulurdu. Demek ki o yüce arş ve hükümranlığın sahibi Allah, onların zanlarından, onların Allah’a reva gördükleri vasıflardan münezzehtir, yücedir! Süleyman Ateş Eğer yerde, gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de yer de, gök de bozulup gitmişti. Arş'ın sâhibi Allâh, onların nitelendirmelerinden yücemünezzehdir. Süleymaniye Vakfı Göklerde ve yerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de bozulurdu. Bütün yönetimin arşın Sahibi[*] olan Allah, onların nitelemelerinden uzaktır. [*] Rabbi Tefhim-ul Kuran Eğer her ikisinde gökte ve yerde Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, hiç tartışmasız, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir. Ümit Şimşek Eğer gökte ve yerde Allah'tan başka tanrılar olsaydı, ikisinde de düzen kalmazdı. Arş'ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdığı şeylerden uzaktır. Yaşar Nuri Öztürk Eğer, yerde gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, o ikisi de mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi o Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır. En üste taşıEn alta taşıBu yazarın mealini okumaya devam et Bir sureye/ayete tıkladığınızda mealler ilk başta yazar ismine göre alfabetik olarak sıralanır. Yazar isminin solundaki kutucuğu yukarı/aşağı taşıyarak sıralamayı istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz. Tarayıcınızın çerezlerini silmediğiniz sürece tercihiniz daha sonraki ziyaretlerinizde hatırlanacaktır. Ayrıca bir yazarın ismine sağ tıklayarak bu yazarın mealinin en üstte veya en altta görünmesini de sağlayabilirsiniz.
Süleymaniye Vakfı Meali [email protected] بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla, اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ İnsanların hesap verme zamanı yaklaştı oysa onlar umursamazlık içindeler, yüz çevirip dururlar[*]. [*] A’raf 7/185, Enbiya 21/97, Kamer 54/1. مَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنْ رَبِّهِمْ مُحْدَثٍ اِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَۙ Rablerinden kendilerine gelen her yeni zikri /bilgiyi sadece eğlenerek dinlerler[*]. [*] Şuara 26/5-6. لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْۜ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰىۗ اَلَّذ۪ينَ ظَلَمُواۗ هَلْ هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۚ اَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَاَنْتُمْ تُبْصِرُونَ Dinlerken kalpleri boş işlerle meşguldür. Yanlışa dalan bu kimseler, aralarında gizlice şöyle konuşurlar “Bu da sizin gibi bir beşerden başka nedir ki[*]! Göz göre göre büyüye mi kapılıyorsunuz?” [*] En’âm 6/91, Hûd 11/25-27, İbrahim 14/9-10, Mu’minûn 23/24, Teğâbün 64/5-6. قَالَ رَبّ۪ي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِۘ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ Elçimiz onlara Dedi ki “Rabbim, göklerde ve yerde söylenen her sözü bilir. O, her şeyi dinleyen ve bilendir[*].” [*] Ra’d 13/9-10, Mücadele 58/7. بَلْ قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ بَلِ افْتَرٰيهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌۚ فَلْيَأْتِنَا بِاٰيَةٍ كَمَٓا اُرْسِلَ الْاَوَّلُونَ Aslında şunları dediler “Karmakarışık düşler! Hayır, onu kendisi uydurdu[1*]. Yok, o bir şairdir[2*]. Eğer elçi ise Bize, öncekilere gönderilenler gibi bir mucize getirse ya[3*]!”. [1*] Yunus 10/38, Hud 11/13, 35, Furkan 25/4, Secde 32/3, Sebe 34/8, Ahkaf 46/8. [2*] Saffat 37/36, Tur 52/30, Hakka 69/41. [3*]ٍ İsra 17/90-93, Furkan 25/7-8, Ankebut 29/50-51. مَٓا اٰمَنَتْ قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَاۚ اَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ Bunlardan önce helak ettiğimiz kentlerden hiçbiri inanmamıştı; şimdi bunlar mı inanacaklar[*]! [*] İstedikleri mucizeleri gördükleri halde inanmayan bütün toplumlar helak edilmiştir İsra 17/59. وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ اِلَّا رِجَالًا نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ Senden önce elçi olarak gönderdiklerimiz de kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkası değildi[1*]. Bilmiyorsanız ehl-i zikre /önceki kitapların uzmanlarına sorun[2*]. [1*] En’am 6/9, Yusuf 12/109, Nahl 16/43. [2*] Zikir, hem önceki kitapların hem de Kur’an’ın ortak adıdır Nahl 16/43-44, Enbiya 21/24. Ehl-i zikir de o kitapta uzmanlaşmış kişi demektir. وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَدًا لَا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِد۪ينَ O elçileri yemek yemeyen bedenler kılmadık; ölümsüz de değillerdi[*]. [*] Mâide 5/75, Furkan 25/7. ثُمَّ صَدَقْنَاهُمُ الْوَعْدَ فَاَنْجَيْنَاهُمْ وَمَنْ نَشَٓاءُ وَاَهْلَكْنَا الْمُسْرِف۪ينَ Sonunda verdiğimiz sözü tuttuk; elçileri ve uygun gördüğümüz[1*] kişileri kurtardık[2*]. Aşırı gidenleri de helak ettik. [1*] Şâe شاء fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey شيء mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir Müfredât. Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder Kamer 54/49, Ra’d 13/8. İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır Enbiyâ 21/35. Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister Nisa 4/26 ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar Nur 24/46. Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur Şems 91/7-10. Buna göre şâe شاء fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı Nahl 16/93. Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe شاء fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz [2*] Allah Teâlâ, bütün resullerine ve onların yanında yer alanlara yardım eder ve onları düşmanlarından korur Maide 5/67, Yunus 10/103, Rûm 30/47, Saffat 37/171-173. Yahudiler, İsa aleyhisselamı öldürdüklerini söyler Nisa 4/157, Hıristiyanlar da sistemlerini, İsa aleyhisselamın çarmıha gerilip defnedilmesinden üç gün sonra kabrinden çıkarak Celile’de 11 havarisine göründüğü iddiası üzerine kurarlar Matta 28/16–20. İncil, Allah’ın İsa aleyhisselama indirdiği kitaptır Maide 5/46. Onun ölümünden sonrası ile ilgili sözler İncil’e ait olamaz. Bazı İncillere Yahya aleyhisselamın öldürüldüğü iddiaları da sokuşturulmuştur Matta 14/3-12, Markos 6/17-29. Hâlbuki Kur’an, bu iki nebinin öldürüldüklerinden değil, ecelleri ile öldüklerinden söz eder ve öldükleri gün tam bir güven içinde olduklarını bildirir Meryem 19/15, 33. Kur’an’da her şeyin örneği verilmiştir ٍİsra 17/89, Kehf 18/54, Rum 30/58, Zümer 39/27. Eğer böyle bir şey olsaydı onun da bir örneği olurdu. Nebilerin ve resullerin öldürülmeleri mümkün olmadığına göre onların öldürülmesinden söz eden Bakara 2/87, 91-92, Al-i İmran 3/112, 183 ayetlerde geçen katl قتل sözüne, kelimenin ikinci anlamı olan izlâl اذلال yani değerini düşürme Müfredât anlamını vermek gerekir. Nebiler gibi dürüst davranmaya davet eden insanların değerlerini düşürme gayretleri bugün de devam etmektedir Al-i İmran 3/21-22. Allah onlara da kurtarma sözü vermiştir A’râf 7/163-166, Hud 11/116. لَقَدْ اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ كِتَابًا ف۪يهِ ذِكْرُكُمْۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟ Ey ehl-i zikir /önceki kitapların uzmanları! Size, kendi kitaplarınızın bilgisini de içeren bir kitap indirdik[*]. Bu bağı kuramıyor musunuz? [*] Surenin 3. ayetinden 10. ayetine kadar olan kısmı ile Nahl suresinin 43 ve 44. ayetleri arasında benzerlik bulunmaktadır. Şöyle ki; 3. ayette Resûlullah’ı kastederek “Bu da sizin gibi bir beşerden başka nedir ki!” şeklinde itirazda bulunanlardan bahsedilmişti. 7. ayette ise, Nahl sûresinin 43. ayetinde olduğu gibi rasûl olarak bir beşerin gönderilmesine yapılan itiraza “Bilmiyorsanız ehl-i zikre /önceki kitapların uzmanlarına sorun!” şeklinde cevap vardır. 8. ayette, resullerin beşer olduğu vurgulandıktan sonra, yine Nahl sûresinin 44. ayetinde olduğu gibi 9 ve 10. ayetlerde hitap Ehl-i Kitab’a yöneltilmekte ve resullere tabi olanların kazanacağına, diğerlerinin de kaybedeceğine dair Allah’ın kuralına atıfta bulunulmakta, bu kuralı Ehl-i Kitab’ın bildiği îmâ edilmektedir Mü’min 40/51; Mücâdele 58/21; Nûr 24/55; Saffât 37/171 vd.. 10. âyette ise Ehl-i Kitab’ın dikkati Kur’ân’a çekilmekte Kitab’ın sıfatı olarak ف۪يهِ ذِكْرُكُمْ ifadesi geçmektedir. “Kendi kitaplarınızın bilgisini de içeren” şeklinde meal verdiğimiz bu ifadeyle Ehl-i Kitab’a, Muhammed indirilen Kur’ân’ın içinde, onlara indirilenin de olduğu yani Kur’ân’ın, ellerindeki kitapları tasdik ettiği mesajı verilmektedir. Benzer şekilde mesela Mü’minûn 23/71. ayette de, insanlara zaten bildikleri ve okuyup durdukları şeylerin yani zikrin geldiği, görmezden gelmekle kendi zikirlerinden de yüz çevirdikleri bildirilmektedir. Yine Enbiyâ sûresinin 24. ayetinde Yüce Allah, kendisine ortaklar edinenler için Resûlullah’tan “Haydi getirin delilinizi! Bu Kur’an benimle birlikte olanların zikri, benden öncekilerin de zikridir” demesini istemekte, 25. ayette de tüm resullerin tevhid ilkesi üzere gönderildikleri bildirilmektedir Müminun 23/68-71. فَلَمَّٓا اَحَسُّوا بَأْسَنَٓا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَرْكُضُونَۜ Baskınımızı hissedince hemen oradan kaçıyorlardı. لَا تَرْكُضُوا وَارْجِعُٓوا اِلٰى مَٓا اُتْرِفْتُمْ ف۪يهِ وَمَسَاكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْـَٔلُونَ “Kaçmayın, şımartıldığınız şeylere ve evlerinize dönün! Belki sizden bir şeyler istenir[*].” [*] İtibarlı olduğunuzdan dolayı belki sizden bir şey isterler. قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ Şöyle dediler “Vay halimize! Biz gerçekten yanlış yapan kişilerdik[*]!” [*] Enbiyâ 21/46, 97. فَمَا زَالَتْ تِلْكَ دَعْوٰيهُمْ حَتّٰى جَعَلْنَاهُمْ حَص۪يدًا خَامِد۪ينَ Bu şekildeki feryatları, onları biçilmiş ekin, alevi sönmüş ateş gibi yapmamıza kadar sürmüştü. وَمَا خَلَقْنَا السَّمَٓاءَ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ Gökleri, yeri ve ikisinin arasında olanları, oyun oynayalım diye yaratmadık[*]. [*] Duhan 44/38-39. لَوْ اَرَدْنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ لَهْوًا لَاتَّخَذْنَاهُ مِنْ لَدُنَّاۗ اِنْ كُنَّا فَاعِل۪ينَ Eğlenmek isteseydik eğlenceyi katımızda olanlarla yapardık. Yapsak öyle yapardık. بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَاِذَا هُوَ زَاهِقٌۜ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ Tam aksine, hakkı batılın üstüne atarız, onun beynini dağıtır; batıl bir anda yok olup gider[1*]. Ey batıla saplananlar! Yaptığınız nitelemelerden dolayı çekeceğiniz var[2*]! [1*] İsrâ 17/81, Sebe 34/49. [2*] Enbiya 21/2-5. وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَۚ Göklerde ve yerde kim varsa hepsi Allah’a aittir. Onun yanında olanlar ona kulluk etmekten ne büyüklenerek geri durur ne de yorulurlar[*]. [*] Nisa 4/172, A’râf 7/206, Nahl 16/48-49, İsrâ 17/44, Fussilet 41/38. يُسَبِّحُونَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ Onlar gece gündüz, bir gevşeklik göstermeden ona boyun eğerler. اَمِ اتَّخَذُٓوا اٰلِهَةً مِنَ الْاَرْضِ هُمْ يُنْشِرُونَ “Yoksa yeryüzünden ilahlar mı edindiler, ölüleri onlar mı diriltip ortaya çıkaracak[*]?” [*] Kalem 68/36-43. لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَاۚ فَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ Göklerde ve yerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı, ikisinin de düzeni bozulurdu[*]. Bütün yönetimin arşın Rabbi /Sahibi olan Allah, onların yaptıkları nitelemelerden uzaktır. [*] İsrâ 17/42, Mu’minun 23/91. اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةًۜ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْۚ هٰذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْل۪يۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَۙ الْحَقَّ فَهُمْ مُعْرِضُونَ Yoksa Allah ile aralarına girecek ilahlar mı edindiler? De ki “Kanıtınızı getirin. Bu Kur’an, benimle birlikte olanların zikri /kitabı, benden öncekilerin de zikridir[*].” Aslında onların çoğu, bu gerçeği bilmezler de yüz çevirirler. [*] Allah’ın indirdiği kitaplardan hiçbirinde müşrikler lehine bir delil bulunmaz Ahkaf 46/4. وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا نُوح۪ٓي اِلَيْهِ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدُونِ Senden önce gönderdiğimiz her elçiye mutlaka şunu vahyetmişizdir “Benden başka ilah yoktur, kulluğu bana yapın[*].” [*] Nahl 16/36. وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَدًا سُبْحَانَهُۜ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَۙ “Rahman çocuk edindi.” dediler. Bu ona yakıştırılamaz! Aslında onlar, ikram görmüş kullardır[*]. [*] Yahudiler Üzeyir’i, Hristiyanlar İsa’yı, Mekke müşrikleri de melekleri Allah’ın çocuğu sayarlar En’am 6/100-102, Tevbe 9/30, Bakara 2/116, Yunus 10/68, Nahl 16/57. لَا يَسْبِقُونَهُ بِالْقَوْلِ وَهُمْ بِاَمْرِه۪ يَعْمَلُونَ Onun sözünün önüne geçmezler; hep onun emriyle hareket ederler. يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَۙ اِلَّا لِمَنِ ارْتَضٰى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِه۪ مُشْفِقُونَ Onların önlerinde olanı da arkalarında kalanı da Allah bilir[1*]. Onun razı olduğu kişiden başkasına şefaat edemez /destek veremezler[2*]. Onlar, Allah’tan çekindikleri için korkudan titrerler. [1*] Önlerinde olan, o anda var olandır. Arkalarında kalan ise önceden yaptıklarıdır Sebe 34/9, Yasin 36/9. [2*] En’am 6/61, Ra’d 13/14, Necm 53/26, Tarık 86/4. وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ اِنّ۪ٓي اِلٰهٌ مِنْ دُونِه۪ فَذٰلِكَ نَجْز۪يهِ جَهَنَّمَۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِم۪ينَ۟ Onlardan her kim “Ben Allah ile aranızda bir ilahım!” derse, onu Cehennem ile cezalandırırız. Bu yanlışı yapanları işte böyle cezalandırırız[*]. [*] Âl-i İmrân 3/79-80, Maide 5/116-118, En’am 6/83-88. اَوَلَمْ يَرَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَاۜ وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَٓاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّۜ اَفَلَا يُؤْمِنُونَ Kâfirlik edenler görmediler mi, gökler ve yer bütün halinde idi, onları ayırdık ve her canlı varlığı sudan yarattık[*], hâlâ inanmayacaklar mı? [*] Nûr 24/45. وَجَعَلْنَا فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا ف۪يهَا فِجَاجًا سُبُلًا لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ Yer kabuğu onları sarsmasın diye yerde sabit dağlar oluşturduk[1*]. Gidecekleri yere ulaşsınlar diye de geniş yollar oluşturduk[2*]. [1*] Dağ anlamına gelen راسي râsi” kelimesinin çoğulu olan رواسي revasi”, Kur’an’da 9 kez geçmektedir. Bu ayette olduğu gibi 2 ayette daha ميد meyd” fiiliyle birlikte kullanılmıştır Nahl 16/15, Lokman 31/10. Meyd, “gidip gelme, sallanma, sarsılma” anlamlarına gelmektedir. Bu sebeple kelimenin geçtiği üç ayete, “sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi” şeklinde meal verilmekte, bu da dağların bulunduğu bölgelerde deprem olmadığı gibi bir yanlış anlamaya sebep olmaktadır. Oysa ayetteki أَن تَمِيدَ بِكُمْ en temide bikum” ifadesini “sizi sarsar diye” şeklinde çevirmek metne daha uygun olacaktır. Dolayısıyla ayetin meali “sizi sarsar diye yere sabit dağlar yerleştirdi” şeklinde olmalıdır. Ayette insanları sarsacak olan “yeryüzü”dür الأرض. Dağların varlığı insanları bu sarsıntı esnasında korumak, daha güvenli bir yerleşim yeri oluşturmak içindir. Ayette dağların yeri sabitlemesinden bahsedilmemektedir. Nitekim toprak, kum ve alüvyonlu kıyı kesimlerin depremlerde en uzun süreli sarsıntı yaratan, sarsıntının şiddetinin en büyük, hızının en fazla olduğu bölgeler olduğu, dağlık ve kayalık alanlarda ise bu sarsıntıların çok daha kısa ve yavaş olduğu yerbilimleri tarafından da tespit edilmiş gerçeklerdir. Ayet bu gerçeği dile getirmekte, bu özelliğinden dolayı dağlar için demir atma, sabitleme kök anlamından türetilmiş رواسي revasi kelimesi kullanılmaktadır. [2*] Nahl 16/15, Taha 20/53, Zuhruf 43/10, Nuh 71/19-20. وَجَعَلْنَا السَّمَٓاءَ سَقْفًا مَحْفُوظًاۚ وَهُمْ عَنْ اٰيَاتِهَا مُعْرِضُونَ Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık[*]. Ama onlar göğün ayetlerinden /göstergelerinden yüz çeviriyorlar. [*] Hac 22/65, Rum 30/25, Fatır 35/41. وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan odur. Her biri bir yörüngede akıp gider[*]. [*] Gece ile gündüz, Güneş ve Ay gibi birer varlıktır. Bunların her birinin kendi yörüngesi vardır Yasin 36/40. وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَۜ اَفَا۬ئِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ Senden önce hiçbir beşeri ölümsüz yapmadık. Sen ölürsen onlar ölümsüz mü olacaklar[*]! [*] Âl-i İmrân 3/144, Zümer 39/30. وَاِذَا رَاٰكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُوًاۜ اَهٰذَا الَّذ۪ي يَذْكُرُ اٰلِهَتَكُمْۚ وَهُمْ بِذِكْرِ الرَّحْمٰنِ هُمْ كَافِرُونَ O kâfirler seni gördüklerinde, “İlâhlarınıza dil uzatan bu mu!” diyerek sadece hafife alırlar[1*]. Onlar, Rahman’ın zikrini /kitabını görmezlikte direnen kimselerdir[2*]. [1*] Furkan 25/41 [2*] En’âm 6/33 خُلِقَ الْاِنْسَانُ مِنْ عَجَلٍۜ سَاُر۪يكُمْ اٰيَات۪ي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ İnsan aceleci bir yapıda yaratılmıştır[1*]. Size ayetlerimi göstereceğim[2*]; benden bunu hemen istemeyin! [1*] İsrâ 17/11. [2*] Fussilet 41/53, Neml 27/93. لَوْ يَعْلَمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ح۪ينَ لَا يَكُفُّونَ عَنْ وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَنْ ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ Kâfirlik edenler, o ateşi, yüzlerinden ve sırtlarından savamayacakları, yardım da göremeyecekleri zamanı keşke bilseler! وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذ۪ينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟ Senden önce gelen elçiler de mutlaka hafife alınmışlardı. Sonunda onunla alay edenleri, hafife aldıkları şey kuşatıverdi[*]. [*] En’âm 6/10, Ra’d 13/32, Hicr 15/11, Yasin 36/30, Zuhruf 43/7. قُلْ مَنْ يَكْلَؤُ۬كُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمٰنِۜ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ Onlara de ki “Sizi, gece-gündüz Rahmana karşı kim koruyabilir!” Aslında onlar, senden değil Rablerinin /Sahiplerinin zikrinden /kitabından yüz çeviriyorlar[*]. [*] Mu’minûn 23/71. اَمْ لَهُمْ اٰلِهَةٌ تَمْنَعُهُمْ مِنْ دُونِنَاۜ لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَ اَنْفُسِهِمْ وَلَا هُمْ مِنَّا يُصْحَبُونَ Yoksa onları bize karşı koruyacak ilahları mı var? Onların /ilah sandıklarının, kendilerine bir fayda sağlamaya güçleri yetmez, bizden bir yakınlık da göremezler[*]. [*] Furkan 25/3, A’raf 7/197. بَلْ مَتَّعْنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۜ اَفَلَا يَرَوْنَ اَنَّا نَأْتِي الْاَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ اَطْرَافِهَاۜ اَفَهُمُ الْغَالِبُونَ Hâlbuki onlara ve atalarına rahat bir hayat yaşattık, hatta ömürleri kendilerine uzun bile geldi[1*]. Şimdi görmüyorlar mı, yurtlarına geliyor, çemberi sürekli daraltıyoruz[2*]. Bu durumda onlar mı bize galip gelecekler! [1*] Hadid 57/16. [2*] Allah’ın gelmesi, Allah’ın dininin gelmesidir. Bir yere Allah’ın dini gelince onun etki alanı genişlerken diğerlerininki daralır Ra’d 13/41. Nebimizin Mekke’de dini tebliğ etmeye başlamasından sonra İslam’ın etkisi sürekli artarken kâfirlerin etkisi azalıyordu. وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ Onlara, Rabbinin azabından küçük bir şey dokunsa hemen şöyle derler “Vay halimize! Biz yanlışlar içindeydik[*].” [*] Enbiyâ 21/14, 97. وَنَضَعُ الْمَوَاز۪ينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيٰمَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـًٔاۜ وَاِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ اَتَيْنَا بِهَاۜ وَكَفٰى بِنَا حَاسِب۪ينَ Kıyamet /mezardan kalkış günü hassas teraziler kurarız[1*]; kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yaptıkları bir hardal danesi ağırlığında da olsa onu oraya getiririz[2*]. Hesap görücü olarak biz yeteriz. [1*] A’râf 7/8-9, Mu’minun 23/102-103, Kâria 101/6-11. [2*] Nisa 4/40, Lokman 31/16, Zilzal 99/7-8. وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى وَهٰرُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَٓاءً وَذِكْرًا لِلْمُتَّق۪ينَۙ Musa ile Harun’a, hak ile batılı ayıran[*]; yanlışlardan korunanların önlerini aydınlatan ve akılda tutmaları gereken bilgileri içeren kitabı verdik. [*] Bakara 2/53, Âl-i İmrân 3/4. اَلَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ Kendilerini yanlışlardan koruyanlar; içten içe[*] Rablerinden çekinen ve hesap verme saatinden dolayı korkudan titreyen kimselerdir. [*] “İçten içe” anlamı verdiğimiz kelime el-ğayb = الغيبdır. Bkz Bakara 2/3. وَهٰذَا ذِكْرٌ مُبَارَكٌ اَنْزَلْنَاهُۜ اَفَاَنْتُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ۟ Bu Kur’ân, akılda tutulması gereken çok faydalı bir bilgidir[*]; onu biz indirdik. Şimdi siz bunu inkar mı ediyorsunuz? [*] En’âm 6/92, 155; Hicr 15/9; Sâd 38/29. وَلَقَدْ اٰتَيْنَٓا اِبْرٰه۪يمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِه۪ عَالِم۪ينَۚ İbrahim’e olgunluğunu erkenden vermiştik. Biz onu biliyorduk. اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا هٰذِهِ التَّمَاث۪يلُ الَّت۪ٓي اَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ Bir gün babasına ve halkına şöyle demişti “Karşılarında saygıyla durduğunuz şu heykeller de nedir?” قَالُوا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا لَهَا عَابِد۪ينَ Dediler ki “Biz bildik bileli atalarımız onlara kulluk ederler.” قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ Dedi ki “Siz de atalarınız da belli ki doğru yoldan çıkmışsınız.” قَالُٓوا اَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ اَمْ اَنْتَ مِنَ اللَّاعِب۪ينَ Dediler ki “Ciddi misin, yoksa sen şakacılardan mısın?” قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الَّذ۪ي فَطَرَهُنَّۘ وَاَنَا۬ عَلٰى ذٰلِكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ İbrahim “Hayır! Sizin Rabbiniz /Sahibiniz, göklerin ve yerin Rabbidir, onları yaratmış olandır. Ben bunu gözüyle görmüş gibi bilenlerdenim[*].” dedi. [*] En’am 6/76-81. وَتَاللّٰهِ لَاَك۪يدَنَّ اَصْنَامَكُمْ بَعْدَ اَنْ تُوَلُّوا مُدْبِر۪ينَ İçinden şöyle dedi Vallahi sizler çekilip gittikten sonra putlarınıza kesinlikle bir oyun kuracağım.” فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا اِلَّا كَب۪يرًا لَهُمْ لَعَلَّهُمْ اِلَيْهِ يَرْجِعُونَ Sonra hepsini paramparça etti ama kendisine başvururlar diye sadece büyüğüne dokunmadı. قَالُوا مَنْ فَعَلَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَٓا اِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ “Bunu ilahlarımıza kim yaptı? O gerçekten yanlış yapanlardan biridir” dediler. قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُٓ اِبْرٰه۪يمُۜ “İbrahim denen bir gencin onları diline doladığını duyduk.” dediler. قَالُوا فَأْتُوا بِه۪ عَلٰٓى اَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ “Öyleyse getirin onu halkın önüne; belki onlar görmüşlerdir” dediler. قَالُٓوا ءَاَنْتَ فَعَلْتَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَا يَٓا اِبْرٰه۪يمُۜ İbrahim getirilince “Bunu ilahlarımıza sen mi yaptın, İbrahim?” dediler. قَالَ بَلْ فَعَلَهُۗ كَب۪يرُهُمْ هٰذَا فَسْـَٔلُوهُمْ اِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ “Belki onların şu büyüğü yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa onlara kırılan putlara sorun!” dedi. فَرَجَعُٓوا اِلٰٓى اَنْفُسِهِمْ فَقَالُٓوا اِنَّكُمْ اَنْتُمُ الظَّالِمُونَۙ Bunun üzerine kendilerine geldiler ve şöyle dediler “Biz, gerçekten yanlış yoldayız[*]!” [*] İltifat. Sözlükte eğmek /bükmek /çevirmek anlamındaki “left = لفت” kökünden türeyen iltifât, bir şeyi yöneldiği taraftan başka bir tarafa çevirmek anlamına gelir. Terim olarak iltifat, üslupla ilgili edebî bir sanattır. Kullanıldığı yerlerde ifadeye tehdit ve korkutma, tenbih, kınama, silkeleme, uyarma ve hatırlatma, sebep gösterme, talebin önemini ifade etme gibi anlamlar katar. Dinleyicinin ilgi ve dikkatini canlı tutmayı sağlar. İltifat; kişide, tekillik-çoğullukta ve zamanda yapılabilir. Türkçede de benzer amaçlarla, konuşurken kişi değiştirme, tekil kişiyi çoğul zamirle ifade etme ve kipte değişiklik yapma vardır ancak her dilin dinamikleri kendine özgü olduğu için bir dilden başka bir dile çeviri yapılırken aynı anlam inceliklerini yansıtmak her zaman mümkün olmaz. Bu yüzden mealimizde Kur’an’da geçen iltifat sanatlı söyleyişler, Türkçede daha iyi anlaşılması amacıyla yer yer lafzen değil, manen aktarılmıştır. ثُمَّ نُكِسُوا عَلٰى رُؤُ۫سِهِمْۚ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يَنْطِقُونَ Sonra tekrar eski hallerine döndüler ve şöyle dediler “İyi biliyorsun ki bunlar konuşamazlar.” قَالَ اَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْـًٔا وَلَا يَضُرُّكُمْۜ “Yani size hiçbir şekilde fayda veremeyecek, zararı da dokunmayacak şeyleri, Allah ile aranıza koyup onlara mı kulluk ediyorsunuz? اُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ “Öff, sizden de Allah ile aranıza koyarak kulluk ettiklerinizden de bezdim! Hiç aklınızı kullanmayacak mısınız?” قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُٓوا اٰلِهَتَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ Dediler ki “Bir şey yapacaksanız, yakın şunu da ilahlarınıza destek verin!” قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ Biz de “Ey ateş! İbrahim için serin ve güvenli ol!” dedik. وَاَرَادُوا بِه۪ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَخْسَر۪ينَۚ Ona bir oyun kurmak[*] istediler; ama zararın en büyüğünü onlara verdik. [*] كَيْدً = keyd, çare bulmak ve gidermek anlamına gelir es-Sıhah ve Mekayîs’ul-luğa. وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَا لِلْعَالَم۪ينَ İbrahim’i ve Lût’u kurtarıp herkes için bereketli kıldığımız yere Filistin’e yerleştirdik. وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَۜ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةًۜ وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِح۪ينَ İbrahim’e, İshak’ı ve ona ilaveten Yakub'u verdik; hepsini de iyi kimseler yaptık[*]. [*] Meryem 19/49, Ankebût 29/27, Sad 38/45-47. وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَاِقَامَ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءَ الزَّكٰوةِۚ وَكَانُوا لَنَا عَابِد۪ينَۙ Onları, emrimizle yol gösteren önderler yaptık. Onlara hayırlı işler yapmayı, namazı düzgün ve sürekli kılmayı, zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar yalnız bize kulluk eden kimselerdi[*]. [*] Şuarâ 26/69-87, Sâffât 37/83-101, Zuhruf 43/26-28, Mümtahine 60/4-6. وَاَدْخَلْنَاهُ ف۪ي رَحْمَتِنَاۜ اِنَّهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ۟ Onu iyilik ve ikramımız içine aldık; çünkü o iyi kişilerdendi. وَنُوحًا اِذْ نَادٰى مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ Nuh’u da... O, bunlardan önce yalvarıp yakarmıştı da isteğini kabul etmiş, onu ve ailesini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık. وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَ Ayetlerimiz karşısında yalana sarılan o topluluğa karşı Nuh’a yardım etmiştik. Onlar kötü bir topluluktu. Sonunda hepsini suda boğduk[*] . [*] A’raf 7/59-64; Hud 11/25-49, Şuara 26/105-122, Saffat 37/75-82. وَدَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ اِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ اِذْ نَفَشَتْ ف۪يهِ غَنَمُ الْقَوْمِۚ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِد۪ينَۙ Davut ve Süleyman… Bir ekin ile ilgili karar veriyorlardı. Bir topluluğun koyun ve keçileri geceleyin orada yayılmıştı. Biz de onların kararlarının şahidi idik. فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمٰنَۚ وَكُلًّا اٰتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًاۘ وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُ۫دَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَۜ وَكُنَّا فَاعِل۪ينَ İkisine de ilim[*] ve doğru karar verme yeteneği verdiğimiz halde kararı Süleyman’ın vermesini sağladık. Dağları ve kuşları da Davud'un emrine verdik; onunla beraber tesbih ibadet ederlerdi. Bunları yapan bizdik. [*] Neml 27/15. وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ لِتُحْصِنَكُمْ مِنْ بَأْسِكُمْۚ فَهَلْ اَنْتُمْ شَاكِرُونَ Davud’a, saldırıda alacağınız darbelere karşı sizi koruyacak zırhlı elbise yapmayı da öğretmiştik[*]. Artık şükredersiniz / görevinizi yerine getirirsiniz, değil mi? [*] Sebe 34/10-11, Sâd 38/17-20. وَلِسُلَيْمٰنَ الرّ۪يحَ عَاصِفَةً تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ٓ اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَاۜ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِم۪ينَ Kuvvetli esen bir rüzgârı da Süleyman’ın emrine verdik. Onun emri ile bereketli kıldığımız yere doğru akıp giderdi[*]. Biz her şeyi biliriz. [*] Sad 38/36-40. وَمِنَ الشَّيَاط۪ينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلًا دُونَ ذٰلِكَۚ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظ۪ينَۙ Onun için dalgıçlık yapan ve daha başka işler gören şeytanları da emrine verdik. Onları gözetim altında tutuyorduk[*]. [*] Sebe 34/12-14. وَاَيُّوبَ اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَۚ Eyüb… O bir gün Rabbine şöyle yalvarıp yakarmıştı “Ben yorgunluk ve acı veren[*] bir derde düştüm sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.” [*] Sad 38/41. فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِه۪ مِنْ ضُرٍّ وَاٰتَيْنَاهُ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرٰى لِلْعَابِد۪ينَ İsteğini kabul edip derdine derman olduk. Katımızdan ona bir ikram ve kulluk edenlere güzel bir örnek olsun diye ailesini geri getirdik ve onlarla birlikte bir o kadarını daha verdik[*]. [*] Sâd 38/41-44. وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِدْر۪يسَ وَذَا الْكِفْلِۜ كُلٌّ مِنَ الصَّابِر۪ينَۚ İsmail, İdris ve Zülkifl… Hepsi de sabırlı /duruşunu bozmayan kimselerdendi[*]. [*] Sad 38/48. وَاَدْخَلْنَاهُمْ ف۪ي رَحْمَتِنَاۜ اِنَّهُمْ مِنَ الصَّالِح۪ينَ Onları iyilik ve ikramımız içine aldık, çünkü onlar iyi kimselerdendi. وَذَا النُّونِ اِذْ ذَهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادٰى فِي الظُّلُمَاتِ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنْتَ سُبْحَانَكَۗ اِنّ۪ي كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَۚ Zünnûn[1*] Yunus… Hayatı kendisine dar etmeyeceğimizi düşünerek bir gün kızgın bir şekilde çekip gitmiş, sonra balığın karnındaki karanlıklar[2*] içinde şöyle yalvarıp yakarmıştı “Senden başka ilah yoktur. Sana boyun eğerim; ben yanlış yapanlardan oldum.” [1*] “Zünnûn”, balık sahibi demek olup Yunus’un lakabıdır. Ona aynı anlama gelen “sahibü’l-hût” da denir Kalem 68/48. Ona bu lakapların verilmesinin sebebi şudur Yunus görev yerini, izinsiz olarak terk edip dolu bir gemiye binmişti. Birini gemiden atmak için kura çekildi. Kura kendisine çıkınca denize atıldı ve bir balık onu yuttu. Bu sırada pişman olan ve Allah’tan af dileyen Yunus balığın karnında ölüp gitmekten kurtuldu Saffât 37/139-145. [2*] Yunus aleyhisselam yaptığı hataya karşılık büyük bir balık tarafından yutulmuştu. Ayetteki “karanlıklar” ifadesi balığın karnını anlatmaktadır. Bkz.. Saffat 37/139-148 Bu ayete göre o, balık tarafından yutulduğunu anlamamış, karanlık bir deliğe girdiğini sanmıştı. Balığın yuttuğunu fark etseydi ölmek üzere olduğunu anlayacağı için tövbenin ona fayda vermeyeceğini de bilirdi Nisa 4/17-18. فَاسْتَجَبْنَا لَهُۙ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّۜ وَكَذٰلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِن۪ينَ İsteğini kabul ettik ve onu da üzüntüsünden kurtardık. İnanıp güvenenleri işte böyle kurtarırız. وَزَكَرِيَّٓا اِذْ نَادٰى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْن۪ي فَرْدًا وَاَنْتَ خَيْرُ الْوَارِث۪ينَۚ Zekeriya... O da bir gün Rabbine şöyle yalvarıp yakarmıştı “Rabbim, beni tek başıma bırakma gerçi sen varislerin en iyisisin!” فَاسْتَجَبْنَا لَهُۘ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيٰى وَاَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًاۜ وَكَانُوا لَنَا خَاشِع۪ينَ Onun da isteğini kabul ettik ve eşini doğum yapabilecek hale getirerek ona Yahya’yı bağışladık. Onlar hayırlarda yarışır, bize umut ve korku ile yalvarırlardı. Bize karşı derin bir saygı içindeydiler[*]. [*] Al-i İmran 3/38-41, Meryem 19/2-11. وَالَّت۪ٓي اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا ف۪يهَا مِنْ رُوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ Namusunu korumuş kadına Meryem’e gelince, onun içine ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, alemler için bir ayet /bir mucize kılmıştık[*]. [*] Buradaki ruh, Allah’tan gelen bilgidir İsrâ 17/85. O bilgi, Allah’ın İsa aleyhisselama, anasının rahminde iken Tahrim 66/12 öğrettiği kitap bilgisi ve konuşmadır Al-i İmran 3/48, Meryem 19/30-33 Böylece o ve annesi, insanlar için birer ayet /mucize olmuşlardır Meryem 19/21, Müminun 23/50. اِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةًۘ وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ İşte bu sizin bağlı olduğunuz ümmettir, tek bir ümmet. Ben de sizin Rabbinizim /Sahibinizim, öyleyse yalnızca bana kulluk edin[*]! [*] Mu’minun 23/52. وَحَرَامٌ عَلٰى قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَٓا اَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ Helak ettiğimiz bir kentin halkının huzurumuza gelmemesi diye bir şey yoktur. حَتّٰٓى اِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ Nihayet Ye’cüc ve Me'cüc onların kabirleri[1*] açıldığında; onlar her bir tümsekten[2*] akın ettiğinde [1*] Yecuc ve Mecuc, yeryüzünde fesat çıkaranlardır Kehf 18/94-99. Bunlar Allah’ın lanetini ve cehennemi hak etmiş kimselerdir Ra’d 13/25. [2*] Bu tümsekler bitki gibi toprağa ekilen insanların kabirlerinin üzerinde oluşan çıkıntılardır. وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَاِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ اَبْصَارُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا بَلْ كُنَّا ظَالِم۪ينَ tümüyle gerçek olan o vaat cezalandırma vakti yaklaşmış olur[1*]. Bir de bakarsın ki kabirlerinden çıkan bütün kâfirlerin gözleri yuvalarından fırlamış şöyle diyorlar “Vay halimize, bunu hesaba katmamıştık[2*], aslında biz yanlışlar içindeydik!” [1*] Gerçek vaad, cehennem azabı ile ilgili vaaddir Enbiya 21/39-40, Yasin 36/48-54. [2*] Yasin 36/52. اِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ حَصَبُ جَهَنَّمَۜ اَنْتُمْ لَهَا وَارِدُونَ Onlara şöyle hitap edilir “Siz de Allah ile aranıza koyarak kulluk ettikleriniz de cehenneme atılıp yakılacak şeylersiniz[*]. Siz oraya gireceksiniz.” [*] Bakara 2/23. لَوْ كَانَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اٰلِهَةً مَا وَرَدُوهَاۜ وَكُلٌّ ف۪يهَا خَالِدُونَ Bunlar ilah olsalardı oraya girmezlerdi. Hepsi orada, ölümsüz olarak kalırlar. لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَهُمْ ف۪يهَا لَا يَسْمَعُونَ Onlara düşen, cehennemde inim inim inlemektir. Onlar orada kimseyi dinleyemezler. اِنَّ الَّذ۪ينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنٰٓىۙ اُو۬لٰٓئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَۙ Yaptıklarının en güzeli ile karşılama sözü verdiklerimiz var ya[*] işte onlar Cehennemden uzak tutulacak olanlardır. [*] Bunlar büyük günahlardan uzak duran kişilerdir. Bkz. Nisa 4/31, 95, Yunus 10/26, Ra’d 13/18, Necm 53/31-32, Hadid 57/10. لَا يَسْمَعُونَ حَس۪يسَهَاۚ وَهُمْ ف۪ي مَا اشْتَهَتْ اَنْفُسُهُمْ خَالِدُونَۚ Cehennemin hışırtısını dahi duymayacaklar, canlarının çektiği nimetler içinde ölümsüz olarak kalırlar[*]. [*] Neml 27/89, Sebe 34/37. لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْاَكْبَرُ وَتَتَلَقّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ هٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذ۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ O en büyük dehşet onları üzmeyecek[*], melekler “Bu sizin gününüz, size söz verilen gündür” diyerek onları karşılayacaklardır. [*] Neml 27/89, Sebe 34/37. يَوْمَ نَطْوِي السَّمَٓاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِۜ كَمَا بَدَأْنَٓا اَوَّلَ خَلْقٍ نُع۪يدُهُۜ وَعْدًا عَلَيْنَاۜ اِنَّا كُنَّا فَاعِل۪ينَ O gün gökleri, yazılı sayfaları dürer gibi dürecek[1*], yaratmayı da ilk başlattığımız gibi tekrarlayacağız[2*]. Bu sözü verdik, biz bunu mutlaka yapacağız. [1*] İbrahim 14/48, Zümer 39/67. [2*] Yunus 10/4, 34, Neml 27/64, Rum 30/11, 27. وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ اَنَّ الْاَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ Akıldan çıkarılmaması gereken bilgileri verdikten sonra kitaplara hep şunu yazdık Yeryüzüne iyi kullarım varis olacaktır."[*] [*] Zebûr, hikmet dolu kitap anlamındadır. ez-Zeccâ, Meânî’l-Kur’ân ve İ’râbuhu Ali- İmrân 3/81’de bütün nebîlere kitap ve hikmet verildiği açıklandığı için bu ayette elif lâmlı olarak geçmesi, bunun bütün nebîlere verilen kitaplar olduğunu gösterir. Keşşaf da bu görüşe yer vermiştir. Bununla ilgili Kur’an ayetleri şöyledir “ Allah, içinizden inanıp güvenen ve iyi iş yapanlara söz vermiştir; öncekileri hâkim kıldığı gibi bunları da mutlaka yeryüzüne hâkim kılacak, razı olduğu dini bunlar için sabitleştirecek ve korku çekmelerinin ardından güvene kavuşturacaktır. Bunlar, bana kulak verirler ve hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Bundan sonra da ayetleri görmezlikten gelen olursa, işte onlar, yoldan çıkmışlardır. Namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı verin ve bu elçiye boyun eğin ki iyilik bulasınız. Ayetleri görmezlikten gelenler kafirler, sakın bu topraklarda inanıp güvenenleri müminleri aciz bırakacaklarını hesap etmesinler. Varıp kalacakları yer cehennemdir. Ne kötü hale gelmektir o!” Nur 24/55-57 İncil’de de şu ifadeler geçer “Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Çünkü onlar yeryüzünü miras alacaklar.” Matta İncili 55 اِنَّ ف۪ي هٰذَا لَبَلَاغًا لِقَوْمٍ عَابِد۪ينَۜ İşte bunda, kulluğunu yapan bir topluluk için gerçekten yeterli mesaj vardır. وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ Biz seni âlemler için sadece bir rahmet /iyilik ve ikram olsun diye elçi gönderdik[*]. [*] Bu ayete dayanılarak gelenekte Muhammed aleyhisselamın sadece kişiliğinin rahmet olduğu öne çıkarılır. Halbuki ayetten açıkça anlaşıldığı gibi asıl rahmet olan, kişiliğinden ziyade elçiliğidir Bakara 2/119, İsra 17/105, Furkan 25/56, Ahzab 33/45, Sebe 34/28, Fatır 35/24, Fetih 48/8. Bu durum bütün nebiler için geçerlidir Bakara 2/136, 285, Al-i İmran 3/84, Duhan 44/5, 6. Nebimizin kişiliğinin de önemli olduğunu gösteren ayetler için bkz. Ahzab 33/6, Kalem 68/4. قُلْ اِنَّمَا يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ De ki Bana sadece ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyediliyor. Siz ona teslim olmuş kimselersiniz değil mi?” فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ اٰذَنْتُكُمْ عَلٰى سَوَٓاءٍۜ وَاِنْ اَدْر۪ٓي اَقَر۪يبٌ اَمْ بَع۪يدٌ مَا تُوعَدُونَ Yüz çevirirlerse de ki “Size aynı duyuruyu yaptım. Tehdit edildiğiniz şey yakın mıdır, yoksa uzak mıdır bilmem. اِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ مِنَ الْقَوْلِ وَيَعْلَمُ مَا تَكْتُمُونَ Allah, açıkça söylenenleri bilir. O, gizlediklerinizi de bilir[*]. [*] Taha 20/7. وَاِنْ اَدْر۪ي لَعَلَّهُ فِتْنَةٌ لَكُمْ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ Bilmiyorum, belki o azabın gecikmesi sizin için bir imtihan[*] ve bir süreye kadar verilmiş fırsattır.” [*] Fitne için bkz. Enbiya 21/35. ayetin dipnotu. قَالَ رَبِّ احْكُمْ بِالْحَقِّۜ وَرَبُّنَا الرَّحْمٰنُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ Elçimiz Dedi ki “Rabbim, sen doğru olan kararı ver!” Ey müşrikler! Bizim Rabbimiz; iyiliği sonsuz olandır. Yakıştırdığınız şeyler karşısında yardımına sığınılacak olan odur.
enbiyâ suresi 37 ayet meali