Bunlardanbazılarını aşağıda bildireceğiz. 1- Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü Kur’an-ı kerimdir. 2- En büyük mucizelerinden birisi de, Mirac mucizesidir. 3- Meşhur mucizelerinin en büyüklerinden birisi de, Ay’ı ikiye ayırmasıdır. Bu mucize, başka hiçbir Peygambere nasip olmamıştır.
Dr. Murat Kaya, Buhari-i Şerif'te geçen ve Mescid-i Nebevî'nin ilk hâlini anlatan hadis-i şerifleri açıklıyor. Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle anlatır: “Mescid-i Şerîf-i Nebevî, Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz zamânında ham kerpiç ile binâ olunmuş olup tavanı hurma dallarından, direkleri de hurma ağaçlarının
SİYER İLE İLGİLİ SORU VE CEVAPLAR. Soru 1 : Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in kendisine vahiy gelmeden önce devamlı. olarak şehirden uzaklaşıp, putlara tapmamanın zevkini çıkardığı yer ve. sonunda da kendisine peygamberliğin verildiği yani ilk vahyin geldiği dağın.
Miraç Kandili'nin anlamı, önemi ve faziletleri nelerdir? İşte bilgiler Son peygamber, son resul, son nebi Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz. Sizin miracınız ise zamanında kılınan 5
Mekke’de Müslümanlara eziyetler ve zulümler artmıştı. Peygamber efendimiz hem Müslümanları korumak hem de İslam’ın yayılmasını hızlandırmak için hicret etmişlerdir. 5. Mescid-i Nebi’nin, Peygamberimiz (s.a.v.) döneminde ne gibi sosyal işlevleri vardı? Belirtiniz.
Vay Tiền Online Chuyển Khoản Ngay. Peygamber Efendimiz Medine’de Toplumsal Barış Ortamını Sağlamak İçin Hangi Çalışmaları Yapmıştır?Peygamber Efendimiz Medine’de Toplumsal Barış Ortamını Sağlamak İçin Hangi Çalışmaları Yapmıştır? Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitabı ödev sorunun cevabını okuyabilirsiniz.“Peygamber Efendimiz Medine’de Toplumsal Barış Ortamını Sağlamak İçin Hangi Çalışmaları Yapmıştır?” sorusunun cevabını kısaca maddler halinde edenlerle, Medineliler arasında kardeşlik ilan bütün etnik ve inanç gruplarını kapsayan “Medine Sözleşmesi” ile şehrin tümünde geçerli olan barışı Medine’de Evs ve Hazrec arasındaki 120 yıllık savaşı da kalıcı bir kardeşliğe arasında selamın yayılmasını, fakirin gözetilmesini, akraba ziyaretini ve gece kalkıp namaz kılınmasını isteyen peygamberimiz, bunları yapanları cennetle müjdeledi. 1
MESCİD- İ NEBİ Resulullah Medine'ye hicretinden hemen sonra ashabıyla birlikte bina ettiği mescit. Bu mescit, Mescid-i Resul, Mescid-i Şerîf, Mescid-i Saadet ve Mescid-i Nebevî adlarıyla da anılmaktadır. Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra yeryüzündeki mescitlerin en faziletlisidir. Resulullah Hicret yolculuğunda kısa bir müddet Medine'nin dışında bulunan Kuba köyünde kalmıştı. Bu esnada Kuba mescidi adıyla bilenen mescidi inşa ettirmişti. Buradan yola çıkıp, Medine'ye girdiği zaman, Resulullah misafir edip ağırlama şerefine nail olabilmek için herkes birbiriyle yarışa girmişti. Kendisini davet edenlere Resulullah "Bırakın deve serbestçe yürüsün. O bizi Allahın razı olacağı bir yere kadar götürecektir" diyordu. Deve bir süre yürüdükten sonra, iki yetim kardeşe ait boş bir arsaya çöktü. Buraya evi en yakın olan Ebu Eyyub el-Ensarî, Resulullah eşyalarını alıp sevinçli bir halde evine taşıdı bk. Hicret mad.. Resulullah devesinin çöktüğü bu arsa sahipleri olan Neccaroğullarından Sehl ve Suheyl hibe etmek için ısrar ettilerse de Resulullah bunu kabul etmedi ve on dinar gibi sembolik bir meblağ karşılığında burayı satın aldı. Bu bedeli Hz. Ebu Bekir ödedi. İbn Sa'd, Resulullah'ın Medine'ye hicretinden önce Esad ibn Zurare'nin arkadaşlarıyla burada namaz kıldığını, ayrıca cuma namazlarını da burada kıldırdığını nakletmektedir. Etrafı çevrili olan bu arsanın hemen bitişiğinde, cahiliye insanlarının gömülü bulunduğu bir mezarlık vardı. Resulullah bu mezarlığın kaldırılmasını istedi. Böylece mescidin inşa edileceği arsa genişletilmiş oldu. Ayrıca burada bulunan su birikintisi de yok edildi Nesaî, Mesâcid, 12; İbn Sa'd Tabakatül-Kübrâ, Beyrut, I, 239. Bu arsa üzerinde hemen bir mescit bina edilmeye başlandı. Ensar, Muhacir ve diğer gönüllü kimselerin de katıldığı kalabalık bir işçi-usta topluluğu tarafından yürütülen çalışmalar sonunda mescit, kısa sürede bina edildi. Resulullah çalışmaları idare edip, mescidin kıble tarafındaki temellerinin atılması ve diğer planlamaları yapmakla yetinmeyip, çalışmalara bir işçi gibi taş, kerpiç taşıyarak katılmıştır. O, bu çalışmalar esnasında şu beyitleri söylüyordu "Allahım! Ahiret hayatından başka hayat yoktur. Ensara ve muhacirûna mağfiret et" İbn Sa'd I, 239-240. Temeller toprak seviyesine kadar taş, zeminden yukarısı ise kerpiç kullanılarak bina edildi. Temel yaklaşık olarak bir buçuk metre derinliğinde açılmıştı. Eni-boyu yüzer zıra bir zıra =kırkbeş santim olmak üzere, kare şeklinde inşa edilen mescidin mihrabı Beytu'l-Makdis yönüne denk düşecek şekilde kuzey duvarında işaretlenmişti. Üç tane kapıdan biri güney tarafındaki arka duvarda, ikincisi batı tarafındaki duvarda, üçüncüsü ise Resulullah hücrelerinin bulunduğu doğu tarafında idi. Bu kapıya Cibril kapısı denirdi. Resulullah ilk önceleri bir hurma kütüğü üzerine çıkarak hutbe okurdu. Bir zaman sonra bizzat Resulullah isteği veya ashabın, cemaatın kalabalıklaştığını ve arkadakilerin hutbe okurken onu göremediklerini bildirmeleri üzerine, bir kaç basamaklı bir minber yapılarak, mescite yerleştirildi Buhârî, Cuma, 26; İbn Sa'd, I, 250-251. Hicretten on altı ay sonra Kıblenin yönü Beytullah tarafına çevrildiği zaman, güneydeki kapı kapatılarak, burası mihrab yapıldı, Kuzeydeki duvarda da bir kapı açıldı. Mescitte namaz kılınan yerin üzeri açıktı. Ancak mescitin ortasında, hurma ağacından yapılan direkler üzerinde, hurma, dal ve yapraklarından bir gölgelik yapılmıştı. Mescitin doğu tarafında duvara bitişik olarak Resulullah hanımları Hz. Âişe ve Hz. Sevde için, iki oda inşa edilmişti. Ayrıca yine mescite bitişik olarak, gündüzleri bir eğitim-öğretim yeri, geceleri ise, evsiz kimseler ve misafirlerin barınması için "Suffa" denilen üzeri kapalı bir bölüm eklenmişti. Resulullah ait odalara, zamanla yedi oda daha eklenerek oda sayısı dokuza çıkmıştır. Bunların hepsi kerpiçten idi İbn Sa'd, I, 499. Medine'de inşa edilen bu mescit aynı zamanda, kurulan İslâm devletine ait bütün faaliyetlerin yürütüldüğü bir merkez niteliğinde idi. Resulullah, ashabıyla orada istişare eder, savaş ve barış kararlarını orada alır, elçi heyetlerini orada kabul eder, savaşa çıkacak orduları orada techiz ederek yola çıkarır, topluma ait bütün meseleler orada çözüme kavuşturulur, hatta gerektiğinde suçlular ve esirler bağlanmak suretiyle orada hapsedilirdi Nesei, Mesâcid, 20. Eğitim-öğretim faaliyetleri, mescitin "Suffa" denilen kısmında yerine getiriliyordu. İslâm ümmetinin nüvesini oluşturan Ashab ve seçkin sahabe âlimler, İslâmda ilk üniversite sayılabilecek bu mekanda yetişmişlerdi. İslâm'ın esaslarını öğrenmek üzere Medine dışından gelenler için aynı zamanda bir yatakhane vazifesi görüyordu İbn Sa'd 255. Bir defasında, Temim kabilesine mensup yetmiş kişi burada barındırılmış idi Ahmed b. Hanbel, III, 371. Resulullah burada bizzat dersler veriyordu. Ancak, yeni gelen ve başlangıçta olan öğrencilere okuma yazmayı ve Kur'an-ı Kerim'i öğreten diğer öğretmenler de bulunmakta idi. Medine'den ve uzak yerlerden olmak üzere burada okuyan öğrencilerin dört yüz kişi gibi bir sayıya ulaştığı oluyordu. Burada barınanların ihtiyaçlarının büyük bir bölümü, cömert sahabeler tarafından karşılanmaktaydı M. Hamidullah, İslam Peygamberi, İstanbul, 1980, II, 832. Medine'de bir evi ve ailesi olmayan fakir kimseler de Suffa'da yatıp kalkıyor, ihtiyaçlarını buradan sağlıyorlardı İbn Sa'd 255. Mescid-i Nebevi, ilk inşa edilişinden sonra bir takım genişletme faaliyetleri gördü. Hayber'in fethinden sonra Resulullah mesciti bir miktar genişletmişti. Resulullah vefatından kısa bir müddet önce, Hz. Ebu Bekir'in kapısı hariç odalardan mescite açılan bütün kapıları kapattırmıştı Buhari, Ashab, 3. Resulullah vefat ettiğinde Hz. Âişe ait odada defnedilmiştir. İlk ciddi genişletme, Hz. Ömer hilâfeti zamanında yapıldı. Güney tarafından beş, Batı ve Kuzey taraflarından da onar metre ilave yapıldı. Doğu tarafına ilâve yapılmadı ve Resulullah hanımlarının odaları olduğu gibi kaldı. Kuzey, doğu ve batı duvarlarında ikişer tane olmak üzere, kapı sayısı altıya çıkarıldı. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer vefat ettiklerinde Peygamber yanına defnedilmişlerdir. Hicretin yirmi dokuzuncu yılında Hz. Osman mesciti yeniden inşa ettirdi. Duvarları süslü taş ile yeniden örüldü. Taş sütunlar kullanılarak mescitin bir kısmının üzeri kapatıldı. Kapılarının sayısında bir değişiklik yapılmadı. Bu yenileme ile mescitin genişliği yüz elli zıra, uzunluğu ise yüz altmış zıra'a çıkmıştır İbnu'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, III,103; Suyütî, Tarihu'l-Hulefa, Beyrut 1986, 173. Emevîler zamanında, Medine Valisi Ömer b. Abdülaziz eliyle mescit yeniden inşa ettirildi. Hicrî seksen sekiz'den, doksan bire kadar süren çalışmalarla mescit, doğu, batı ve kuzey yönlerinden genişletilmişti. Peygamber hanımlarının odaları Mescide katılmıştır İbn Sa'd, I, 399. Resulullah kabr-i şerifleri Hz. Âişe validemizin odasında bulunduğu için bu odanın sadece bir bölümü mescite dahil edildi. Mescitin duvarları taş ve kerpiç kullanılarak yapılmış ve mermerlerle kaplanarak süslenmişti. Tavanı da Hindistan'da yetişen saac ağacı ile örtüldü ve altın suyu ile yaldızlandı. Bu yenileme ile mescitin uzunluğu ikiyüz zıra, genişliği de yüz altmış yedi zıra çıkmıştır. Sütunları mermerden yapılarak, sütun başlıkları altınlarla süslendi. Eyvanların yapımında taşlar kurşun kullanılarak birbirine geçirilip sağlamlaştırıldı. Ravza-ı Mutahhara Resulullah kabrinin bulunduğu yer'ın tavanı saac ağacı ile örtülerek yazılarla süslendi. İlk olarak mihrab ve dört tane de minare yapıldı. Abbasîlerden el-Mehdî, Hicrî 162-778'de kuzey tarafından genişleterek, üç yıl süren çalışmalarla mesciti yeniledi. Yine 202 817 yılında Me'mun, mesciti tekrar restore ettirdi. 576 1180 yılında en-Nasır Lidinillah, Resulullah kalan değerli eşyayı muhafaza etmek için mescitin sahnında kubbeli bir oda yaptırdı. Hz. Âişe sakladıklarından bulabildiklerini buraya koydu. Bunlar; Resulullah vefat ettiği zaman giymekte olduğu çuhadan yapılmış rida ve izar, atlas kumaş ile işlemeli şal bir cübbe, Bürde-i Saadet, seccade, sancaklar, bir kısım resmi evrak ve Ashabdan bazılarına ait bir takım eşyadan ibaretti. 654 1256 yılının Ramazan ayının ilk cuma günü, kandilleri yakan kandilcinin ihmali, kutsal emanetlerin korunduğu sahndaki kubbeli oda hariç, mescidin tamamen yanmasına sebep olmuştu. Abbasîler'den el-Mu'tasım, 655 1257 yılı hac mevsiminde ustalar ve malzeme göndererek mescitin yeniden inşa edilmesini sağladı. Yemen Meliki Muzaffer ve Mısır Meliki Nureddin Ali İbn Mu'iz'in de iştirak ettiği bu çalışmalarla hücre-i nebeviye ve duvarların bir kısmı yeniden yapılmıştı. Melik Muzaffer, Yemen'de yaptırdığı sanat değeri çok yüksek bir minberi de Mescite yerleştirmişti. Ancak, imar işi tamamlanamamıştı. 685 1295'de Baybars, yarım kalan inşaatı tamamladı ve küçük bulduğu Melik Muzaffer'in minberini kaldırarak yerine, Mısır'dan getirttiği daha büyük ve sanat bakımından daha zarif bir minberi yerleştirdi. 886 1481 Ramazanının 13. günü minarelerden birine isabet eden yıldırım, mescitin yanarak, duvarlarının yıkılmasına sebep oldu. Minber, mushaflar ve kitapların tamamı yandı. Ravza-ı Mutahhara ve sahndaki kubbeli oda bu yangından zarar görmemişti. Mısır Memlûk Sultanı Eşref Kaytabay, Emir Sankar el-Cemalî'yi kalabalık bir usta kafilesiyle Medine'ye gönderdi. Mescit biraz genişletilerek duvarlar ve minberler yeniden inşa edildi. Mihrabı da biraz genişleterek, üzerini, çevresindeki direklerin başlıklarına oturtulan bir Kubbe ile kapadılar. Ravza-ı Mutahhara'nın duvarları üzerine de bir kubbe oturttular. Bunun üzerini de sütunların taşıdığı diğer bir kubbe ile kapadılar. Sonra, Ravza-ı Mutahhara ile kıble duvarı arasına, etrafını üç küçük kubbenin çevrelediği büyük bir kubbe yapıldı. Yapılan diğer bazı kubbelerle de mescitin bir kısmı örtülmüş oldu. Yeniden yapılan mihrap, renkli mermerler ile süslendi. Rahmet kapısının yanında Medrese-i Mahmudiye adıyla anılan bir medrese inşa edildi. Kaytabay, yapılan bu işler için yüzyirmibin dinar tahsis etmişti. Osmanlılar döneminde Mescid-i Nebevî'nin bakımı titizlikle yerine getirilmiş ve tezyin edilmiştir. I. Mahmud, Ravza-ı Mutahhara'nın üzerinde bulunan kubbeyi yenileyerek, koyu yeşile boyadı. Bundan dolayı bu kubbe, Kubbetu'l-Hadra yeşil kubbe adıyla anılır. Mısır valisi Mehmed Ali Paşa da Mescid-i Nebevi'de birtakım restorasyon çalışmaları yapmıştır. Mescit, Abdulmecid tarafından yeniden inşa edilmiştir. Abdulmecid'in bu iş için seçtiği ustalar, Akik vadisinde bulunan Hedab denilen kayadan sütunlar ve taşlar kestiler. Mesciti parça parça inşa etmeye başladılar. Yani bir kısmını yıkıyor, yerini hemen yapıyorlardı. 1849-1861 yılları arasında on iki şene süren inşa çalışmaları ile mescit yeni baştan inşa edildi. Mayıs 1953'te başlatılan diğer bir çalışma ile, ön kısmı hariç yeni baştan inşa edilerek bugünkü hale getirildi. İlk imar edildiğinde yaklaşık 2475 m. kare büyüklüğünde olan Mescid-i Nebî, tarih boyu süren çeşitli inşa faaliyetleri sonunda 12271 m. kare genişliğe ulaşmıştır. Bugün ise yeniden büyük genişletme çalışmalarıyla bu alan birkaç katına çıkarılacak şekilde büyütülmüş bulunmaktadır. Mescid-i Nebevî'nin Fazileti Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra, yeryüzündeki mescitlerin en faziletlisidir. Bu konuda Resulullah bir çok hadis varit olmuştur. Mescid-i Nebî'de, bir bölüm vardı ki, Resulullah burayı Cennet bahçelerinden bir bahçe olarak nitelemiştir. Ayrıca minberini de aynı şekilde vasıflandırmıştır. Bir hadiste şöyle denilmektedir "Resulullah, bir hurma kütüğüne yaslanarak hutbe okurdu. Ashabdan biri şöyle dedi "Ya Resulullah! Senin için bir şey yapalım ki, cuma günü üzerine çıktığın zaman insanlar sizi görsün ve hutbenizi duyabilsinler" dedi. Bunun üzerine Resulullah; "olur" dedi. Üç basamaklı bir minber yapıldı. Daha önce yaslanıp hutbe okuduğu kütüğü geçince, kütükten on aylık gebe devenin inlemesi gibi iniltiler gelmeye başladı. Resulullah onu eliyle meshetti ve ses kesildi Buhârî, Cuma, 26; Nesaî, Cuma, 17; İbn Mâce, İkame, 199; İbn Sa'd, 239-254. Resulullah bu minberin üzerine çıktığı zaman şöyle demişti "Evimle minberimin arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim de Cennet bahçelerinin üzerindedir Ahmed b. Hanbel, II, 36, 450, 534; V, 41. Diğer bir hadis de; "Evimle minberimin arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim havzımın üzerindedir" Ahmed b. Hanbel, II, 236 şeklindedir. Minber hakkındaki başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır "Minberimin ayakları Cennet üzerindedir" Ahmed, b. Hanbel, VI 289, 292, 318; Nesaî, Mesâcid, . Bu hadisler, Mescid-i Nebevî'nin, Resulullah'ın minberi de dahil olmak üzere, minberi ile evi arasında kalan bölümün Cennet bahçelerinden birisi hükmünde olduğunu teyit ederek ortaya koymaktadır. Buna göre, burada bilinçli bir şekilde bulunan, namaz kılan veya başka bir ibadetde bulunan, yaptığı şeyleri Cennet bahçelerinden birinde yapmış gibidir. Yeryüzünde namaz kılmak ve ziyaret etmek maksadıyla yolculuğa çıkılabilecek üç mescitten birisi Mescidi Nebî'dir. Bir hadis-i şerifinde Resulullah şöyle buyurmaktadır "Üç mescitten başka bir yere ibadet etmek için özel olarak yolculuk yapılmaz Mescid-i Horam, Mescid-i Aksa ve Benim mescidim" Buharî, Fedâilü's-Salat, 1, 6. Mescid-i Nebî'de kılınan namaz, diğer mescitlerde kılınan namazlardan çok daha faziletlidir. Sa'd ibn Ebi Vakkas Resulullah şöyle söylediği rivayet edilmektedir Mescitimde namaz, Mescid-i Haram hariç, diğer mescitlerde kılınan bin rekât namazdan daha hayırlıdır" Ahmed b. Hanbel, I,184; Başka bir rivayette "daha faziletlidir" Hanbel, I, 16; Nesai, Mescid,4 buyrulur. Bunun içindir ki, hac farizasını ifa etmek için bu topraklara yönelen insanlar, bir müddet Medine'de kalarak Mescid-i Nebî'de ibadet etmenin güzelliklerinden faydalanmaya çalışırlar. Namazın dışında, diğer hayırlı ameller için de Mescid-i Nebevî üstün bir mahaldir. Orada yapılan her ibadet kat kat fazlasıyla mükafatlandırılır. Bunun böyle olduğunu vurgulamak için Resulullah bir hadisinde, Allah yolunda cihat ile kıyas yaparak şöyle buyurmaktadır Mescitime bir hayrı öğrenmek veya öğretmek için gelen, Allah yolunda cihat eden kimse gibidir. Bunun dışında gelen, başkasının kazancını seyreden kimseye benzer" Ahmed b. Hanbel, II, 418. Resulullah Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa yanında kendi mescidinin konumunu bildirmek maksadıyla şöyle demiştir Ben peygamberlerin sonuncusuyum. Mescitim de mescitlerin sonuncusudur" Nesaî, Mesâcid, 7. Bu hadisler, zikredilen bu üç mescitin dışında inşa edilecek hiç bir mescitin, diğerlerinden farkı olmadığını ve fazilet bakımından birbirine denk olduğunu da ortaya koymaktadır.
»»Mescidi nebinin fonksiyonlarıSavaş sırasında yaralıların tedavi gördüğü bir hastane, Şehir dışından gelenlerin ağırlandığı bir misafirhane, Önemli konuların konuşulduğu bir toplantı salonu, Kimsesiz insanların kaldığı ve ihtiyaçlarını karşıladığı bir yer olarak efendimizin zamanında Mescid-i Nebi’nin işlevleri nelerdir?Soru Peygamber Efendimiz zamanında Mescid-i Nebi'nin işlevleri nelerdi? Bilgi veriniz. Cevap Mescid-i Nebevi, hem dini, hem sosyal, hem ekonomik hem de siyasi fonksiyonlara Nebevi ile Mescid-i Nebi aynı mı?Mekke'de bulunan Mescid-i Haram'dan sonra Müslümanlara göre ikinci en kutsal mescittir. Mescid-i Nebevî ya da Mescid-i Nebi ilk inşasında basit yapılıydı. Hurma kütüklerinden sütunları, hurma dallarından çatısı, taşlardan duvarları Nebi hakkında neler biliyorsunuz?Mescidi Nebi, Mescid-i Nebevi'nin Müslümanlar tarafından kullanılan diğer bir ismidir. Burası, Hz. Muhammed'in huzuruna çıkmak isteyenlerin hac ve umre sırasında da gittiği başlıca Nebi ne zaman ve ne amaçla yapıldı?Mescid-i Nebi 622 yılında Müslümanların Mekke'den Medine'ye hicret etmesinden sonra inşa edilen mescittir. Zemini çakıl, duvarları hasır ve çatısı hurma dallarından yapılmış bir binadır. Mescid'in arsası Medine'de ikamet eden iki yetime aittir. Bu yetimlerden arsa satın alındıktan sonra mescit inşa nebinin yanına yapılan yatılı okulun adı nedir?Peygamber'den SAV bir şeyler öğrenmek isteyen Müslümanların barınması için bir bölüm yer alıyordu. Bu bölüm İslam Tarihi'ne “Suffe” olarak Müslüman olan kişi kimdir?Ömer'e kadar Müslüman olan kırk kişi ise şunlardır Hatice, Ali, Ebubekir, Osman, Zeyd bin Harise, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin Avvam, Sa'd bin Ebi Vakkas, Abdurrahman bin Avf, Said bin Zeyd, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Hamza bin Abdulmuttalib, Haris, Cafer, Musab bin Umeyr, Mesud, Iyas, Ebû Zerr el-Gifârî, Selman el …Mescidi nebinin Müslümanlar için önemi nedir?Mescid-i Nebevi Hazreti Peygamber tarafından inşa edilmiş bir mescit olmasının yanında İslam alemi için önemli olmasının ve ziyaret edilmesinin nedenleri arasında Hazreti Peygamberin ve Hazreti Ömer ve Hazreti Ebubekir'in kabirlerinin de Mescid-i Nebevi'de bulunmasıdır.
İslâm tarihinde bir dönüm noktası olan Resûl-i Ekrem'in Mekke'den Medine'ye hicretinden sonra gerçekleştirilen ilk faaliyetlerden biri Mescid-i Nebevî'nin Mescid-i Nebî inşasıdır. Bizzat Hz. Peygamber tarafından yaptırılan iki mescidden biri olan diğeri Kubâ, Mescid-i Nebevî onun Medine'deki bütün faaliyetlerinin merkezinde yer almış ve fonksiyonları bakımından sonraki dönemde kurulan camilere örnek teşkil etmiştir. Mescid-i Nebevî'nin adı Kur'ân-ı Kerîm'de doğrudan geçmemekle birlikte "ilk günden takvâ üzerine kurulan mescid" ifadesiyle et-Tevbe 9/108 Mescid-i Nebevî veya Mescid-i Kubâ'nın kastedildiği rivayet edilmektedir Müsned, III, 91; Müslim, "Ḥac", 514; Belâzürî, Fütûh, s. 4; Taberî, Câmiʿu'l-beyân, XI, 26-28. İbn Kesîr, Mescid-i Nebevî'nin âyette sözü edilen sıfata daha lâyık olduğunu belirtir el-Bidâye, III, 218. İslâm âlimlerinin çoğuna göre Mescid-i Nebevî fazilet bakımından Mescid-i Harâm'dan sonra gelir. İmam Mâlik başta olmak üzere bazı âlimlere göre ise Resûlullah buraya defnedildiğinden Mescid-i Nebevî daha faziletlidir Nevevî, IX, 163, 164. Mekke'deki Mescid-i Harâm gibi Mescid-i Nebevî ve Kudüs'teki Mescid-i Aksâ için de Harem-i şerif tabiri kullanılır. Akabe'de Hz. Peygamber'e ilk biat eden Es'ad b. Zürâre, hicretten önce Medine'de bir hurma kurutma yerinin etrafını duvarla çevirerek mescid haline getirmişti İbn Sa'd, III, 457. Resûl-i Ekrem 12 Rebîülevvel 24 Eylül 622 Cuma günü Medine'ye girdiğinde kendisini davet edenleri kırmamak için devesi Kasvâ'nın salıverilmesini ve onun çöktüğü yere en yakın evde konaklayacağını söyledi. Hz. Peygamber'in bu sırada Hz. Nûh'a öğretilen, "Rabbim! Beni mübarek bir menzile kondur. Şüphesiz konaklatanların en hayırlısı sensin" duasını el-Mü'minûn 23/29 tekrarladığı rivayet edilir Semhûdî, I, 322. Kasvâ'nın Mâlik b. Neccâr oğullarının evlerinin önünde hurma kurutulan bir düzlükte çökmesi üzerine Resûlullah buraya en yakın evin sahibi Ebû Eyyûb el-Ensârî'ye misafir oldu. Resûl-i Ekrem, Es'ad b. Zürâre, Muâz b. Afrâ ve Ebû Eyyûb el-Ensârî'den birinin himayesinde bulunduğu nakledilen Sehl ve Süheyl adlarında iki yetim çocuğa ait olan bu arsayı mescid yapmak üzere sahiplerinden 10 dinar karşılığında satın aldı Buhârî, "Menâḳıbü'l-enṣâr", 45; Belâzürî, Fütûh, s. 6. Sahiplerinin arsayı mescid için bağışladıkları rivayeti de vardır Buhârî, "Veṣâyâ", 30; Taberî, Târîḫ, II, 397. Bu engebeli ve çalılık alanın Taberî, Târîḫ, II, 396-397 zemin düzenlenmesi yapıldıktan sonra yaklaşık 3 arşın derinliğindeki temeline ilk taşı Hz. Peygamber koydu. Rebîülevvel ayında Eylül 622 inşasına başlanan Mescid-i Nebevî, kendisi de ashapla birlikte çalışan Resûl-i Ekrem başta olmak üzere özellikle Talk b. Ali, Ammâr b. Yâsir gibi sahâbîlerin öncülüğünde şevval ayında Nisan 623 tamamlandı. Mescidin inşası, Resûlullah'ın güzel sözleri ve şiirlerle teşvik edilen ensar ve muhacirlerin kaynaşması için iyi bir fırsat olmuştu Abdürrezzâk es-San'ânî, V, 396-397; İbn Sa'd, I, 185-186. İlk bina, taş temel üzerine tek sıra kerpiçten, bir adam boyu kadar yükseklikteki çevre duvarı ile kuşatılarak üstü açık biçimde 60 × 70 zirâlık bir alana 1022 m2 yapıldı Semhûdî, I, 334. Mescidin ilk yapısı ve sonraki ilâvelerle ilgili olarak kaynaklarda zikredilen ayrı ölçüler, esas alınan zirâın arşın ve metrik karşılığının farklılığından kaynaklanmış olmalıdır. Kıblesi bizzat Hz. Peygamber tarafından Kudüs'e yönelik olarak yapılan ve üç kapısı bulunan mescidin doğu duvarının güney kısmına Resûl-i Ekrem'in hanımları Hz. Âişe ve Sevde için iki adet oda-hücre yapıldı. Daha sonra sayıları dokuza çıkan bu odaların bir kapısı mescide açılıyordu. Kıble hicretten on altı veya on yedi ay sonra Kudüs'ten Mekke'deki Kâbe'ye çevrilince güneyde bulunan yeni kıble tarafına gelen kapı kapatılarak kuzey duvarında yeni bir kapı açıldı. Basit ve sade, ancak son derece fonksiyonel olan Mescid-i Nebevî müslümanların sayısının artmasıyla ihtiyaca cevap veremeyince 7. yılda 628 Hayber dönüşü yeni ilâvelerle genişletildi. Hz. Osman, Resûlullah'ın teşvikiyle Mescid-i Nebevî'ye bitişik bazı yerleri buraya dahil etmek amacıyla satın aldı Müsned, I, 70; Tirmizî, "Menâḳıb", 19; Dârekutnî, IV, 195; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, VI, 167; Taberânî, I, 196. Bu dönemde Mescid-i Nebevî, kıble tarafı hariç üç tarafından genişletilerek 100 × 100 zirâ yaklaşık 2433 m2 ebadında kare planlı bir hale getirildi Semhûdî, I, 336, 338, 341. Duvarları taş temel üzerine "semît" adı verilen tek sıra kerpiç, üzerine "saîde" denilen kerpiçlerin yön değiştirdiği veya bir tam, bir yarım kerpiçten meydana gelen çift sıra, son olarak da erkekli dişili çift sıra olmak üzere üç farklı şekilde örüldü. Son aşamada duvar kalınlığı 1,5 zirâa 74 cm., yüksekliği de 7 zirâa 3,45 m. ulaştı. Başlangıçta üstü örtülmeyen Mescid-i Nebevî'nin kıble tarafında Hz. Peygamber'in namaz kıldırdığı yere yağmur ve güneşten korunmak için hurma kütüğünden altı direk üzerinde bir sundurma yapıldı. Kıble Kâbe'ye çevrilince bu sundurma kısmen korunarak Suffe ehlinin barındığı bir yer oldu. Mescidin güney duvarına paralel dokuzar adet hurma kütüğünün üç sıra halinde dizilip ahşap sütunlar üzerine oturtulduğu bir çatı yapıldı. Araları 9 zirâ 4,44 m. olan sütunlar, hurma ağacından kirişlerle birbirine bağlanıp yanlamasına hurma dalı ve yaprakları, izhir ve semer otlarıyla örtülerek toprakla kapatıldı. Çok sade biçimde yapılan tavan gölgelenmeyi sağlıyor, ancak yağmurdan korunmayı temin etmiyordu Abdürrezzâk es-San'ânî, IV, 248-249; Müslim, "Ṣıyâm", 215-216; Ebû Dâvûd, "Ṣalât", 15. Mescid-i Nebevî, Hz. Ebû Bekir döneminde herhangi bir değişikliğe uğramadı. Ancak Medine'nin nüfusunun giderek artması mescidin genişletilmesi ihtiyacını doğurdu. Hz. Ömer, 17 638 yılında çevredeki bazı evleri mescide dahil etmek için istimlâk etti; kuzey duvarı biraz geriye çekildi ve ön duvar mevcut sütunların aralığı kadar ileri alınarak yanlara üçer, batı tarafında ön duvara dik ikişer sütun ilâve edildi. Çevre duvarı yükseltilen ve tavan yüksekliği 11 zirâ 5,43 m. olan, kapı sayısı altıya çıkarılan Mescid-i Nebevî'nin boyutları kuzeyden güneye 140 zirâa, doğudan batıya 120 zirâa 4088 m2 ulaştı. Zemini Akīk vadisinden getirilen küçük taşlarla kaplandı, ilk safların bulunduğu bölüm keçe ile döşendi. Hz. Osman döneminde Mescid-i Nebevî genişletilerek yeniden inşa edildi. Bunun için kendi malından dirhem harcayan Hz. Osman Belâzürî, Ensâb, VI, 150, Tâif'teki arsasını Osman b. Ebü'l-Âs'a ait olan Medine'deki bir evle değişerek evi mescide dahil etti. Mescid-i Nebevî'nin Resûl-i Ekrem zamanındaki şekliyle kalması gerektiği yolundaki eleştirileri de "dünyada bir mescid yapan için Allah Teâlâ'nın cennette bir köşk bina edeceği" meâlindeki hadisi Buhârî, "Ṣalât", 65 hatırlatarak önlemeye çalıştı. 29 yılının Rebîülevvelinde Kasım 649 başlayıp 30. yılın Muharreminde Eylül 650 tamamlanan çalışmalar sonunda mescidin boyutları 170 × 130 5378 m2 veya 160 × 130 zirâa 5061,5 m2 ulaştı İbn İshak el-Harbî, s. 363-364; Taberî, Târîḫ, IV, 267. Binanın yapımında yontma taş ve kireç kullanıldı, her sırada bulunan aynı ebatta hazırlanmış tezyinatlı taşlardan oluşan sütunların sayısı on ikiye çıkarıldı. Mescid-i Nebevî, bu tarihten Emevî Halifesi Velîd b. Abdülmelik zamanına kadar herhangi bir değişikliğe uğramadı. Velîd, 87 706 veya 88 707 yılında Medine Valisi Ömer b. Abdülazîz'den Mescid-i Nebevî'yi genişletmesini, Hz. Peygamber döneminden kaldığı için yıkılmasına izin verilmeyen hücrelerle çevredeki evleri istimlâk edip mescide dahil etmesini istedi. Mescid-i Nebevî'nin inşası için yapılan istimlâk faaliyetleri esnasında bazı problemler yaşanmış, özellikle Hz. Peygamber'in hanımlarına ait hücrelerin yıkılması Medineliler'i çok üzmüştür. Velîd'in Bizans imparatoruna mektup yazarak Mescid-i Nebevî'nin imarı için özel ustalar istediği, onun da miskal altın, 40 yük mozaik ve 100 ustayı Medine'ye gönderdiği rivayet edilir Belâzürî, Ensâb, VIII, 72; İbn İshak el-Harbî, s. 365; Taberî, Târîḫ, VI, 456. Bizans hükümdarı tarafından yollanan usta ve malzemelerin aynı yıllarda yaptırılan Emeviyye Camii için kullanıldığı veya ancak bir kısmının Medine'ye ulaştığı tahmin edilmektedir Küçükaşcı, s. 225-226. Velîd, mescidin 200 × 200 zirâ ebadında kare planlı olarak yapılmasını istediyse de bu gerçekleşmedi. Üç tarafından genişletilen mescid kuzey duvarı 135 zirâ 66,6 m., güney duvarı 167,5 zirâ 82,63 m., batı duvarı 200 zirâ 98,66 m. olmak üzere yaklaşık 7500 m2'lik bir alana ulaştı, bütün duvarlarda kesme taş kullanıldı Yûsuf Ragdâ el-Âmilî, s. 328. Hücre-i saâdetin Mescid-i Nebevî'nin içerisine alındığı bu genişletmede minare, niş tarzı mihrap ve şerefe, üç yeni unsur olarak eklendi. Ayrıca kıble duvarına celî kûfî hatla Şems sûresi veya Şems sûresinden Kur'ân-ı Kerîm'in sonuna kadar olan kısmının yazıldığı rivayet edilir. Ömer b. Abdülazîz'in öncülüğünde gerçekleştirilen bu imar faaliyetlerinin teknik ve malî işlerinin denetim ve uygulaması Sâlih b. Keysân tarafından üstlenildi, 91 710 yılında tamamlanan çalışmalar bir kitâbe ile kayıt altına alındı. Abbâsî halifelerinden Mehdî-Billâh, 160'ta 777 Medine'ye geldiğinde Mescid-i Nebevî'nin yetersiz kaldığını görüp genişletmeye karar verdi. 161 777-78 veya 162 778-79 yılında başlayan faaliyetler 165'te 781-82 tamamlandı. Sadece kuzey yönünde genişletilerek yaklaşık 9309 m2'ye ulaşan mesciddeki sütun sayısı 290'a ulaştı. Süslemesine özel bir önem verilen kıble duvarının alt kısmı mermer kaplandı. Üst tarafı ise uzaktan mozaik gibi görünen altın parçalarıyla, doğu ve batı duvarlarının avluya dönük yüzleri renkli dekoratif oymalarla süslendi. Hârûnürreşîd, Me'mûn, Mütevekkil-Alellah, Mu'tazıd-Billâh dönemlerinde de Mescid-i Nebevî'nin bazı bölümlerinde onarım ve değişiklikler yapıldı. 460 1068 ve 515 1121 yıllarında Medine'nin çevresinde meydana gelen depremlerden zarar gören Mescid-i Nebevî kısa sürede onarıldı İbn Kesîr, XII, 102, 201. 1 Ramazan 654'te 22 Eylül 1256 Mescid-i Nebevî'de çıkan yangının büyük tahribata yol açması üzerine Halife Müsta'sım-Billâh, Irak hac kafilesiyle malzeme ve eleman gönderip imar faaliyetlerini başlattı. Ancak Hülâgû'nun Bağdat'ı işgal ederek Abbâsî hânedanına son vermesi çalışmaların yarıda kalmasına sebep oldu. Abbâsîler'den sonra Mescid-i Nebevî'nin bakımını üstlenen Memlükler'den Sultan el-Melikü'l-Mansûr Nûreddin Ali, yarım kalan faaliyetleri Yemen Hükümdarı el-Melikü'l-Muzaffer Şemseddin Yûsuf'un katkısıyla yeniden başlattı. Dört ana kapının bulunduğu ön tarafın imarı Memlük Sultanı Kutuz zamanında 1259-1260 tamamlandı. Bağdat Abbâsî hilâfetini Mısır'da yeniden kuran I. Baybars tarafından sürdürülen çalışmalar 668'de 1269-70 bitirildi. Memlük Sultanı Kalavun devrinde Hz. Peygamber'in kabri üzerine ilk defa ahşap bir kubbe inşa edildi. Mescid-i Nebevî, Sultan Kayıtbay dönemine kadar herhangi bir değişikliğe uğramadı. Kayıtbay hücre-i saâdetin kubbesini yenileyerek mescidde bazı düzenlemeler yaptı 881/1476. 13 Ramazan 886'da 5 Kasım 1481 güneydoğu köşesindeki minareye düşen bir yıldırım sebebiyle çıkan yangında hücre-i saâdeti örten iç kubbe hariç iki tavan, minber ve maksûre yandı; sütunların büyük bölümü zarar gördü. Mescidin yenilenmesi ve tezyinatı 888'de 1483 tamamlandı. Bazı ince işler ve çevre düzenlemeleri ertesi yıl bitirildi. Kayıtbay'ın bu imarının ardından Mescid-i Nebevî'nin alanı 9429 m2'ye ulaştı Yûsuf Ragdâ el-Âmilî, s. 329. Hücre-i saâdetin kubbesinin yerine daha büyük bir kubbe ve mescidin Bâbüsselâm tarafına iki kubbe yapıldı. Batı duvarına bitişik Bâbüsselâm ile Bâbürrahme arasında bir medrese ve ribât inşa edildi. Hicaz'a hâkim olduktan sonra "hâdimü'l-Haremeyn" unvanını kullanmaya başlayan Osmanlı padişahları, Medine'ye özel bir önem vererek şehrin ve Mescid-i Nebevî'nin imarı için çeşitli faaliyetlerde bulundular. Medine Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra Mescid-i Nebevî'de ilk imar faaliyeti Kanûnî Sultan Süleyman döneminde gerçekleştirildi. 938'de 1531-32 İstanbul'dan gönderilen mühendis ve ustalar hücre-i saâdetin batı duvarı başta olmak üzere Mescid-i Nebevî'de bazı onarım ve yenileme çalışmaları yaptılar. Masrafları Mısır hazinesinden karşılanan bu çalışmalar 947'de 1540 tamamlandı. Ardından Sultan II. Selim, III. Murad, III. Mehmed, I. Ahmed, IV. Murad, IV. Mehmed, II. Mustafa, III. Ahmed, I. Mahmud, III. Osman, I. Abdülhamid ve III. Selim zamanlarında Mescid-i Nebevî'de bazı tamirat ve yenilikler gerçekleştirilerek buraya çeşitli hediyeler gönderildi. Haremeyn işlerine büyük önem veren II. Mahmud'un emriyle 1813'te Mescid-i Nebevî'de tamirat ve düzenlemeler için hazırlıklar başladı. Gerekli insan gücü ve malzeme İstanbul ve Mısır'dan Medine'ye ulaştırıldı. 1817'de başlayan ve 1837'de tamamlanan faaliyetlerle Mescid-i Nebevî'nin kıble, kuzey ve doğu tarafına üç, batı tarafına dört sütun ilâve edildi. Sultan Kayıtbay tarafından hücre-i saâdetin üzerine yaptırılan ve "kubbetü'l-hücre" veya "kubbetü'n-nûr" diye anılan kubbenin yerine taştan yeni bir kubbe yapıldı, üstü de kurşunla kaplanarak yeşile boyandı. Günümüze kadar gelen ve Mescid-i Nebevî'nin simgesi olan bu kubbe renginden dolayı "Kubbetü'l-hadrâ" adıyla anılmaktadır. Osmanlılar döneminde Mescid-i Nebevî'de en büyük imar faaliyeti Sultan Abdülmecid zamanında gerçekleştirildi. Medine şeyhülharemi Dâvud Paşa'nın Mescid-i Nebevî'nin yaklaşık dört asırlık bir süreden beri tam bir imardan geçmediği şeklindeki mektubu üzerine bir rapor hazırlatan Abdülmecid, 1266 yılı başında 1849 sonları mescidi yeniden inşa etmeye karar vererek Mühendis lakabıyla anılan mimar Abdülhalim Efendi'yi bu amaçla oluşturulan inşa heyetinin başına getirdi. Sarayda düzenlediği hat yarışmasında birinci olan Abdullah Zühdü Efendi'yi Mescid-i Nebevî'nin yazılarını yazmakla görevlendirdi. Abdülhalim Efendi ve beraberindekiler 10 Şevval 1266'da 19 Ağustos 1850 Medine'ye ulaşıp çalışmalara başladılar BA, İrâde-Dâhiliye, nr. 219/12892. Sultan Abdülmecid, Mescid-i Nebevî'yi dört sütun üzerinde tek kubbeli olarak yaptırmak istemiş, ancak Ravza-i Mutahhara'daki korunması gereken sütunlar ve Mescid-i Nebevî'nin özel durumu sebebiyle bundan vazgeçmek zorunda kalmıştır M. Hezzâ' eş-Şehrî, el-Mescidü'n-nebevî fi'l-ʿaṣri'l-ʿOs̱mânî, s. 101. Abdülhalim Efendi'nin aynı yılın hac mevsiminde Mekke'de vefatı üzerine yerine Mehmed Râif Paşa tayin edildi. 1267'de 1851 başlayan çalışmalar şeyhülharem ve bina emininin öncülüğünde şehir âyan ve eşrafının katılımıyla 1277 1861 yılında bitirildi. Tamamı yenilenen Mescid-i Nebevî'nin ebadı kıble duvarı 86,25 m., kuzey duvarı 66 m., kuzeyden güneye uzanan duvarı 116,25 m. olmak üzere m2'ye ulaştı Yûsuf Ragdâ el-Âmilî, s. 338. Mescidin ön kısmında ve avlu etrafındaki revaklarda toplam 327 sütun bulunuyordu İbrâhim Rifat Paşa, I, 448. Kıble tarafındaki revakların sayısı on ikiye çıkarıldı. Kuzey, doğu ve batı revakları genişletilerek kuzey ve doğu taraflarına ikişer, batı tarafına üçer adet revak konuldu. Beş kapısı olan Mescid-i Nebevî'nin zemini mermer döşendi. Taş rengine benzer bir şekilde boyanan sütunların başlıkları altınla süslendi ve sütunlar üzengiler üzerinde birleşen kirişlerle birbirine bağlandı. Abdullah Zühdü, üç yıl süren bir çalışmadan sonra Mescid-i Nebevî'nin kubbe kasnaklarını, duvarlarını, kapılarını, mihrap ve sütunlarını kuşak halinde celî sülüs tarzında âyetler, hadisler, Hz. Peygamber'in ve mescidinin adları ve sıfatlarıyla tezyin etti. Mescid-i Nebevî'nin Resûl-i Ekrem dönemindeki bölümünün tezyinatına ayrı bir önem verildi, buradaki sütun başlıklarının altına aylama askı askı çelenk, gövde kısımlarına yaprak veya çiçek çelenkleri içinde yazılar hakkedildi. Mescidin kıble duvarında Osmanlı çinileri arasında, doğu ve batı duvarlarında uzun celî sülüs yazılar yazıldı. Çalışmalar için İstanbul ve Mısır'dan gönderilen malzeme hariç mecidiye harcanmıştır. Suûdîler döneminde 1949'da başlayıp 1955'te tamamlanan ilk genişletme sırasında Mescid-i Nebevî m2'lik alana ulaştı. 22 Ekim 1955'te bazı İslâm devlet başkanlarının da katıldığı açılış töreni yapıldı. Bina planlanırken Abdülmecid devrinde gerçekleştirilen imarla uyumlu olmasına dikkat edildi ve daha önceki planlamalardan kaynaklanan zâviye bozukluğu giderilerek çift avlulu bir bölüm inşa edildi, ayrıca bir iç avlu oluşturuldu. Dış duvarlar önde de bütünlük arzedecek şekilde yenilendi. Bâbüsselâm ve Bâbürrahme'ye Osmanlı tuğra ve kitâbelerinin üstünden sivri kemerli birer taçkapı, aralarına çifte sütunlar üstünde beş yüksek kemer yapıldı. Mescidin kıble tarafındaki revaklar dışında kalan kısmı yıkılıp yenilendi. Mescidin içerisinde birbirine kemerle bağlanan 232 direğin üzeri 12,55 m. yüksekliği olan kare planlı ahşap bir tavanla kapatıldı. 1973'te mescidin batı tarafında namaz kılmak için m2'lik gölgelik bir alan oluşturuldu. Bir süre sonra buna m2'lik bir ilâve daha yapıldı. Mescid-i Nebevî'nin tarihinde en büyük genişletme ve imar faaliyeti 1984-1994 yılları arasında gerçekleştirildi. Mevcut yapıyı doğu, batı ve kuzeyden kuşatan m2'lik bu ilâveyle, mescidin alanı m2'ye ulaştı. Mescidin damında namaz kılınabilecek m2'lik kısımla birlikte toplam alan m2 oldu. Mescidi kuşatan, mermerle döşeli avlu m2 olup bununla birlikte Mescid-i Nebevî aynı anda kişinin ibadet edebileceği m2'lik bir alana ulaştı. Minarelerin sayısı ona çıkarıldı ve mescidin bodrum kısmı garaj olarak tasarlandı. Yeni genişletmede doksan beş kareye bölünen alan önceki yapıyı güney hariç üç yönden çevrelemekte, kare alanlar kuzeyden güneye doğru sağ sol ve arkada beşer olmak üzere on beş sıra, doğudan batıya doğru ise arkadaki üç, diğerleri sekizer sıra oluşturmaktadır. Bu alanların yirmi yedisi sabit raylar üzerinde hareket edip hava şartlarına göre açılıp kapanabilen kubbeli çatılar olarak planlanmıştır. Bunlardan her biri 18 × 18 m. ebadında olup 324 m2'lik bir alanı kaplamaktadır. Yerden yükseklikleri 16,65 m., yarıçapları 7,35 m. olan kubbeler hendesî ve arabesk ahşap kabartma üzerine altınla tezyin edilmiştir. Son genişletmede eski haliyle bırakılan ve çok sayıda kubbeyi taşıyan sütunlardan Ravza-i Mutahhara bölümünde yer alanların tezyinatı diğerlerinden farklıdır. Sütun başlıkları hurma yapraklarıyla süslenmiş olup yapraklar köşelerde kıvrılarak iyonik bir karakter kazanmıştır. Ancak bu bölümdeki bütün başlıklar aynı stilde değildir. Mescid-i Nebevî'nin Bölümleri. Hücre-i Saâdet. Resûl-i Ekrem'in Hz. Âişe'nin odasına defnedilmesinden sonra burası hücre-i saâdet adıyla anılmaya başlanmıştır. Hz. Ömer ve Hz. Osman, Mescid-i Nebevî'yi genişletirken hücre-i saâdeti ve diğer odaları olduğu gibi bırakmışlardı. Hücre-i saâdetin dışındaki diğer odalar Velîd zamanındaki genişletmede mescide dahil edilmiştir. Mescid-i Nebevî ile ilgili bütün onarım faaliyetlerinde hücre-i saâdete öncelik verilmiş, burası, Hz. Peygamber'in minberinin bulunduğu yerle bütünleşerek mescidin en önemli bölümü haline gelmiştir bk. HÜCRE-i SAÂDET; RAVZA-i MUTAHHARA. Minber. Resûl-i Ekrem'in Mescid-i Nebevî'de cemaate hitap ederken dayanması için hurma ağacından bir kütük konulmuş, cemaatin Hz. Peygamber'in yüzünü görememesi ve sesini işitememesi üzerine 7 628 veya 8. 629 yılda ılgın ağacından 50 cm. eninde 1,25 m. uzunlukta, 1 m. yükseklikte, arkasında üç sütunu bulunan üç basamaklı ilk minber yapılmıştır. İlk halifeler Resûl-i Ekrem'e saygılarından dolayı üçüncü basamağı kullanmamışlardı ve bu basamak bir tahta parçasıyla kapatılmıştı İbn Abdürabbih, VII, 289; İbn Cübeyr, s. 146. Resûlullah'ın minberin yapılmasından önce dayandığı hurma kütüğü İslâm'ın ilk yıllarından itibaren Übey b. Kâ'b tarafından muhafaza edilmişti İbn Mâce, "İḳāmetü'ṣ-ṣalât", 199. Öte yandan Hz. Peygamber'e dair şiirlerini okuması için Hassân b. Sâbit'e Mescid-i Nebevî'de bir minber tahsis ettiği kaydedilmektedir. Hz. Osman zamanında Resûl-i Ekrem'in minberinin üzerine bir kubbe yapılarak kumaşla örtülmüş ve basamakları abanoz ağacıyla kaplanmıştır. Muâviye b. Ebû Süfyân devrinde minbere altı basamak ilâve edilmiştir. Bu ilk minber 654 1256 yılındaki bir yangında yanınca yerine Yemen Hükümdarı el-Melikü'l-Muzaffer Şemseddin tarafından gönderilen minber konulmuş 656/1258, ardından bu minber Memlük Sultanı I. Baybars tarafından yenilenmiştir 666/1268. Memlük Sultanı Berkuk'un 797'de 1395 gönderdiği minberi 820'de 1417 Memlük Sultanı Şeyh el-Mahmûdî değiştirmiştir. Bu minber 886'daki 1481 Mescid-i Nebevî yangınında hasar görerek kullanılamaz duruma gelince Medineliler tuğla ve alçıdan yeni bir minber yaptırmış, bu minber, Kayıtbay tarafından 888'de 1483 gönderilen mermer minberin Mescid-i Nebevî'ye konulmasına kadar kullanılmıştır. Kayıtbay'ın minberi daha sonra Mescid-i Kubâ'ya taşınarak yerine III. Murad'ın yolladığı mermer minber konulmuştur 998/1590. Osmanlı selâtin camilerinde benzerleri görülen, üzerinde zarif altın tezyinatlı kubbenin yer aldığı, yaklaşık 7 m. yüksekliğindeki bu minber süsleme ve tezyinat bakımından bir şaheser olup halen Hz. Peygamber'in mihrabının sağında ve minberinin yerinde durmaktadır. Mihrap. Başlangıçta Mescid-i Nebevî'nin bir mihrabı yoktu. Hz. Peygamber'in namaz kıldırdığı yer belliydi. Ömer b. Abdülazîz, Mescid-i Nebevî'yi imar ederken ön duvara oyulmuş niş tarzında bir mihrap ilâve etmiş, bu mihrap daha sonra Resûl-i Ekrem'in mihrabı olarak tanınmıştır. Velîd b. Abdülmelik ve Mehdî-Billâh dönemlerinde yapılan düzenlemelerde mihraba giden revakın tezyinatına özel bir önem verilmiş, çok dengeli çizgiler taşıyan, sağında imamın girmesi için bir kapısı bulunan mihrabın üstü altın tezyinatlı bir kubbe ile örtülmüştür İbn Abdürabbih, VII, 288-289. Memlük Sultanı Kayıtbay'ın, 888'de 1483 siyah-beyaz ve renkli mermerden yeniletip madalyon ve şerit halinde celî sülüs yazılar ve geometrik motiflerle süslettiği mihrap yüzyıllar boyunca kullanılmış, 1984'te ise tamamen yenilenmiştir. Mescid-i Nebevî'de Resûl-i Ekrem'in mihrabından başka mihraplar da vardır. Hz. Osman, mescidde zemini yükseltilerek çevresi kuşatılan ve "maksûre" adı verilen bir yer yaptırmış ve burada namaz kılmayı âdet edinmiştir. Ömer b. Abdülazîz, Mescid-i Nebevî'yi imar ederken bu maksûrenin yerine niş tarzında bir mihrap yaptırınca burası Hz. Osman'ın mihrabı olarak anılmaya başlanmıştır. Maksûrenin kuzeyinde Hz. Peygamber'in gece namazı kıldığı yerdeki "mihrâbü't-teheccüd" olarak tanınan mihrap Kayıtbay ve Abdülmecid devirlerinde yenilenmiştir. Mushaf konulan ahşap dolabı dışında bugün de mevcut olan bu mihrabın üzerinde altın süslemeler ve teheccüd âyetleri yazılıdır. Mihrâbü't-teheccüdün önünde ve hücre-i saâdetin arkasında maksûre içinde Resûl-i Ekrem'in mihrabına benzer şekilde tezyin edilmiş olan Hz. Fâtıma'nın mihrabı bulunuyordu. Mescid-i Nebevî'de farklı mezhepler için ayrı ayrı mihraplar konulmuştur. Bunların en meşhuru, Memlük Sultanı el-Melikü'l-Eşref İnal'ın 861'de 1457 koydurduğu Hanefî mihrabıdır Sehâvî, II, 267. 938'de 1531-32 Kanûnî Sultan Süleyman tarafından beyaz ve siyah mermerden yaptırılarak tezyin edilen ve üslûbu Kayıtbay mihrabına benzeyen bu mihrap Süleymâniye adıyla meşhur olmuştur. Memlük ve Osmanlı dönemlerindeki mihrapların kademeli girift kemerinde ve köşelerindeki mermer kaplamalarda ince bir işçilik göze çarpmakta, üzerlerinde kıbleyle ilgili âyetler yer almaktadır. Mahfil. Mescid-i Nebevî'ye ilk mahfili maksûre Hz. Ömer'in namaz kıldırırken şehid edilmesini dikkate alan Hz. Osman yaptırmıştır. Mescid-i Nebevî'de Resûl-i Ekrem'in minberinin kuzeyinde Bilâl-i Habeşî'nin müezzinlik yaptığı yerde bulunan müezzin mahfili "makberiyye" adıyla meşhur olmuştur. İlk zamanlarda basit ve sade yapıda ahşap olan mahfil, Kayıtbay tarafından kare planlı ince ve zarif dört direkten bir kaide üzerine tamamı mermerden yapılmıştır I, 60. Ardından bazı tamir ve tâdilâttan geçirilen müezzin mahfilinin en son tamiratı 1983'te gerçekleştirilmiştir. Minare. Hz. Peygamber döneminde Mescid-i Nebevî'nin kıble tarafında, Bilâl-i Habeşî'nin ezan okumak için üzerine iple tırmanarak çıktığı "üstüvâne" denilen bir yer bulunmaktaydı İbn İshak el-Harbî, s. 368; Abdülhay el-Kettânî, I, 161-162. Minarenin ilk şekli olarak düşünülebilecek silindir biçimindeki bu yerin dışında ezan okumak için mescidin çevresindeki bazı yüksek yerler de kullanılıyordu. Ömer b. Abdülazîz, Mescid-i Nebevî'yi genişletirken dört köşesine 8 × 8 zirâ ebadındaki bir kaideye oturan yaklaşık 26 m. yükseklikte dört minare yaptırmış, 97'de 716 Süleyman b. Abdülmelik, güneybatı köşesindeki minareyi şerefesinin mesken mahremiyetine zarar verdiği gerekçesiyle yıktırmıştır İbn İshak el-Harbî, s. 368; Semhûdî, II, 526. Mescid-i Nebevî'nin bundan sonra yüzyıllar boyunca üç minareli olarak kaldığı, Medine'yi ziyaret eden İbn Cübeyr ve Evliya Çelebi'nin kayıtlarından anlaşılmaktadır er-Riḥle, s. 148; Seyahatnâme, IX, 616-617. Muhammed b. Kalavun'un 706'da 1306-1307 inşa ettirdiği Bâbüsselâm minaresi IV. Mehmed tarafından yenilenmiştir. 13 Ramazan 886'da 5 Kasım 1481 mescidin güneydoğu köşesindeki minarenin bir kısmının yıldırım sebebiyle yıkılmasının ardından mescid imar edilirken bütün minareler tekrar yapılmıştır. Bu minarelerden bugün hâlâ ayakta duran ve Memlük sanatının en önemli örneklerinden biri olan güneydoğu köşesindeki minare dört bölümden oluşur. Başmüezzin burada ezan okuduğu için Reîsiyye adı verilen bu minarenin kare şeklindeki alt gövdesi üstte mukarnaslarla genişleyip ilk şerefeye ulaşır. Gövdenin orta kısmında dört yana açılan kapılarla mukarnaslar üzerine oturan, mahfil veya balkon tarzında dört küçük şerefe vardır. Dışarıdan gittikçe derinleşen bir niş gibi görünen mahfil kapılarının yukarısında üçgen şeklinde birer kemer yer alır. Osmanlı döneminde 947'de 1540 mescidin kuzeydoğusundaki minare yıkılarak yerine 4,65 × 4,65 metrelik kaide üzerinde yaklaşık 70 m. yükseklikte, Kanûnî Sultan Süleyman'a nisbetle Süleymâniye olarak adlandırılan üç şerefeli bir minare inşa edilmiştir. Abdülmecid'in imarı sırasında kuzeybatıda Mecidiye, güneybatıda Bâbüsselâm, batıda ise Bâbürrahme diye anılan minareler yapılmıştır. Mescidin Reîsiyye dışındaki minareleri tamamen Osmanlı tarzını yansıtmaktaydı. İlk Suûdî genişletmesinde Mecidiye ve Süleymâniye yerine kare kaideli, 72 m. yükseklikte iki yeni minare inşa edilmiştir. Mescid-i Nebevî'nin 1994'te tamamlanan son imarında minare sayısı ona çıkarılmıştır. Yeni eklenen altı minare 104 m. yükseklikte olup dörder şerefelidir. 5,5 × 5,5 m. ebadındaki bir zemine oturan minarelerde alt kısım kare, ortası sekizgen, üst kısım silindirik gövdelidir. Avlu. Emevî Halifesi Velîd b. Abdülmelik dönemindeki planlamada Mescid-i Nebevî'nin ortasında kum ve çakıl dökülmüş, iki tarafına hurma ağaçlarının dikildiği, daha sonra "kumluk" adıyla meşhur olan üzeri açık bir avlu bulunuyordu. Ebû Ca'fer el-Mansûr sıcak havalarda avlunun örtülerle gölgelendirilmesini istemiş ve ahşap direklere gerilen iplerin üzerine konulan örtülerle gölgelenme sağlanmıştı İbn Battûta, I, 133. 439'da 1047-48 Medine'yi ziyaret eden Nâsır-ı Hüsrev, Mescid-i Nebevî'nin üstü açık kısımlarının üzerinin kuşların girmemesi için ağla örtülmüş olduğunu kaydeder Sefernâme, s. 111. Mescidin sahanlığının ortasındaki araç ve gereçlerin saklandığı yere "kubbetü'z-zeyt" denilir İbn Cübeyr, s. 147. Burası Abdülmecid'in imarında ortasında havuzun yer aldığı, farklı ihtiyaçlar için bölümlerin bulunduğu iki farklı kısım şeklinde tasarlanmıştır. Kapılar. Mescid-i Nebevî'nin ilk inşasında batı tarafında Bâbürrahme Bâbüâtike, doğu tarafında Bâbücibrîl Bâbüosman ve güney tarafında Bâbülcenûbî adlarıyla üç kapısı bulunuyordu. Kıblenin değişmesinden sonra güneydeki kapı kapatılarak kuzey duvarında bir kapı açılmıştır. Hz. Ömer zamanında kapı sayısı altıya çıkarılmıştır. Mescid-i Nebevî'nin kapıları, genişletmeler sırasında daha ileriye alınmaları dışında Mehdî zamanındaki imara kadar herhangi bir değişikliğe uğramamıştır. Bu dönemde doğu ve batı duvarlarında sekizer, güney ve kuzey duvarlarında dörder olmak üzere kapı sayısı yirmi dört olmuştur. Bu sayı on sekiz, on dokuz veya yirmi olarak da kaydedilmektedir İbn İshak el-Harbî, s. 384; İbn Abdürabbih, VII, 290; İbn Cübeyr, s. 148; Semhûdî, II, 686-687. Kanûnî Sultan Süleyman devrinde Bâbürrahme yenilenmiş, kapının sağ ve sol tarafına Hz. Peygamber'in âlemlere rahmet olarak gönderildiğini belirten âyetten sonra Kanûnî'den Osman Bey'e kadar bütün Osmanlı padişahlarının adı yazılmıştır. Abdülmecid zamanında bu kapılardan, ilk dönemden kalan batı duvarının kıble duvarına bitiştiği yerdeki Bâbüsselâm, batı tarafındaki Bâbürrahme, kuzey duvarındaki Abdülmecid'e nisbetle Bâbülmecîdî, doğu tarafındaki Bâbünnisâ ve Bâbücibrîl yenilenmiş, diğerleri kapatılmıştır. Resûl-i Ekrem, hastalığı sırasında Hz. Ebû Bekir'in kapısı dışında mescidin avlusuna açılan bütün kapıların kapatılmasını istediğinden Buhârî, "Ṣalât", 80, "Menâḳıbü'l-enṣâr", 45 bu kapı genişletmelerde korunmuş ve mescid dışına yer altından bir geçit konulmuştur İbn Cübeyr, s. 147. Geçidin çıkışı Kayıtbay Medresesi'nin inşası esnasında kapatılmış, geçit ise çeşitli eşyaların konulduğu küçük depolar haline getirilmiştir. İlk Suûdî genişletmesinde kapıların sayısı ona çıkarılmıştır. Günümüzde Mescid-i Nebevî'nin kırk bir ana giriş ve çıkış noktası bulunmaktadır. Diğer Özellikleri. Mescid-i Nebevî'nin çeşitli yerlerine erken dönemden itibaren su getirilmiştir. II. VIII. yüzyılda mescidin iç ve dış bölümlerinde abdest almak ve su içmek için on dokuz adet su mahalli bulunduğu rivayet edilmektedir İbn Şebbe, I, 259; Semhûdî, III, 678. Ömer b. Abdülazîz zamanından başlayarak kurşun borular kullanılmıştır İbn İshak el-Harbî, s. 385. 726'da 1326 Medine'yi ziyaret eden İbn Battûta hücre-i saâdetin kuzeyinde mermer bir havuz bulunduğunu, Bâbüsselâm'ın yanındaki Aynüzzerkā kaynağından gelen çeşmeye bir merdivenle inildiğini kaydeder er-Riḥle, I, 134. Memlük Sultanı Kalavun çeşmenin yanına bir şadırvan inşa ettirmiş, bu şadırvan 1837'de yenilenmiştir. Aynı yıl Bâbürrahme civarında I. Ahmed tarafından yaptırılan sebil ve fıskıye de onarılmıştır M. Hezzâ' eş-Şehrî, el-Mescidü'n-nebevî fi'l-ʿaṣri'l-ʿOs̱mânî, s. 91. Abdülmecid devrinde 1839-1861 gerçekleştirilen imarda kuzeyde revaklardan sonra kıble duvarına paralel iki bölümden oluşan bir yapı tasarlanmıştır. Üstü kapalı olan doğu kısmı Mecidiye kapısının iki tarafında ikişer odadan oluşan bir mekteptir. Üstü açık batı kısmında bir iç avlu etrafında kandiller ve temizlik malzemeleri, hasır gibi eşyaların konulduğu oda ve mahzenler, ortasında ise tuvalet, banyo ve abdest alma yerleri bulunmaktadır. Mescid-i Nebevî ilk zamanlarda hurma dalları yakılarak aydınlatılıyordu. Ashaptan Temîm ed-Dârî, Suriye'den Medine'ye gelirken beraberinde kandil ve yağını getirmiş, mescid bununla aydınlatılmaya başlanmıştır. Temîm, Hz. Peygamber'in takdir ve dualarına nâil olmuş Zehebî, II, 448, ardından mescidin aydınlatılması görevini Temîm'in kölesi üstlenmiştir İbn Abdülber, II, 683; İbn Hacer, II, 32. Hz. Ömer zamanında Mescid-i Nebevî'ye büyük kandiller asılmış ve buhurdanlıklar konulmuştur. Daha sonra kandil, fener, mum ve meşale gibi aydınlatma araçları kullanılmış, bunlar için özel tahsisat ayrılmıştır. Osmanlı döneminde kullanılamaz hale gelen altın ve gümüş buhurdanlık ve kandiller eritilip bunların yerine yenileri konulmuştur BA, MD, nr. 73, s. 368. Mescid-i Nebevî'de ilk defa 1908 yılında elektrik kullanılmıştır M. Lebîb el-Betenûnî, s. 327. Mescidin tamamının ilk olarak ne zaman tefriş edildiği bilinmemekte, ancak konuyla ilgili haberlerin Memlük devrinin sonlarına doğru arttığı görülmektedir. Osmanlılar zamanında Mescid-i Nebevî'nin tefrişine ayrı bir önem verilmiş, başlangıçta yaygın olan Hint seccadelerine Uşak, Gördes, Hereke gibi Anadolu'da dokunanları ilâve edilmiştir. Abdülmecid'in imarından sonra başlayan seccade gönderme işi 1901'de İstanbul'da dokunan yirmi yedi parça ile tamamlanmış, Osmanlı seccadeleri Melik Abdülazîz döneminde Mescid-i Nebevî seccadeleri tek tipe dönüştürülünceye kadar kullanılmıştır. Emevî Halifesi Velîd b. Abdülmelik zamanında gerçekleştirilen imar faaliyetlerinin ardından Mescid-i Nebevî'ye ilk kitâbe konulmuş, Abbâsî Halifesi Mehdî-Billâh devrinden itibaren halife ve sultanların Mescid-i Nebevî'nin imarıyla ilgili her türlü faaliyetlerinin bir kitâbe ile kayıt altına alınması bir gelenek olmuştur. Dinî-İlmî, Sosyal ve Kültürel Hayattaki Yeri. Vahyin en çok geldiği mekânlardan biri olan Mescid-i Nebevî, Hz. Peygamber'in ibadet ve ziyaret maksadıyla yolculuk yapılmaya değer olduğunu belirttiği üç mescidden diğerleri Mescid-i Harâm ve Mescid-i Aksâ biridir Buhârî, "Fażlü'ṣ-ṣalât fî mescidi Mekke ve'l-Medîne", 1, 6; Müslim, "Ḥac", 511-513. Resûlullah, Mescid-i Nebevî'de kılınan namazın Mescid-i Harâm hariç diğer yerlerde kılınan namazlardan bin kat daha faziletli olduğunu haber vererek Buhârî, "Fażlü'ṣ-ṣalât fî mescidi Mekke ve'l-Medîne", 1; Müslim, "Ḥac", 505-510; İbn Mâce, "Mesâcid", 1; "İḳāmetü'ṣ-ṣalât", 195; Tirmizî, "Ṣalât", 126, Nesâî, "Mesâcid", 4, 7 bu mescidde namaz kılmanın önemini belirtmiş, diğer bir hadisinde eviyle minberi arasındaki Ravza-i Mutahhara'nın cennet bahçelerinden bir bahçe olduğunu söylemiştir Buhârî, "Fażlü'ṣ-ṣalât fî mescidi Mekke ve'l-Medîne", 5; Müslim, "Ḥac", 500-503. 22 × 15 m. ebadındaki bu bölümde İslâm'ın ilk döneminden hâtıralar taşıyan sütunlar yer almaktadır. Abdülmecid'in imarı esnasında bu sütunların üzerine adları ve Hz. Peygamber'in mescidle ilgili hadisleri yazılıp bunların diğer sütunlardan farklı olduğu vurgulanmıştır. Resûl-i Ekrem ramazanın son on gününde Mescid-i Nebevî'de itikâfa girerdi. Bu uygulamasını vefatına kadar sürdürmüştür Buhârî, "İʿtikâf", 1. Medine'de Abbâsîler'e karşı isyan eden Tâlibîler zamanında Mescid-i Nebevî'de dört hafta üst üste cuma namazının kılınamaması çok hüzün verici bir durum olarak karşılanmıştır Taberî, Târîḫ, X, 7. Hz. Ömer zamanına kadar Mescid-i Nebevî'de teravih namazını cemaatle kılma âdeti yoktu. Halife Ömer teravih namazını kıldırmak için kadın ve erkeklere iki ayrı imam tayin etmiş, Übey b. Kâ'b, Resûlullah'ın mihrabında erkeklere, Süleyman b. Ebû Hasme mescidin kuzeydoğu köşesinde yapılan ve Butayha diye anılan revakta rahbe kadınlara imamlık yapmıştır. Fıkıh mezheplerinin ortaya çıkışından sonra mezhep mensupları, Mescid-i Nebevî'ye konulan mihraplarının arkasında ayrı ayrı namaz kılmaya başlamıştır. XVII. yüzyılda mescidde önce Şâfiî, ardından Hanefî, Mâlikî ve Hanbelîler'in sırayla namaz kıldıkları, müezzinlerin mahfilde oturdukları yerden kalkmayıp bütün mezheplerin müezzinliklerini yaptıkları Evliya Çelebi'den öğrenilmektedir Seyahatnâme, IX, 618. Mescid-i Nebevî yapılışından itibaren Medine'nin en önemli ilim ve kültür merkezi olmuştur. Hz. Peygamber tarafından başlatılan eğitim ve öğretim faaliyetleri artarak devam etmiş ve mescid, bütün İslâm dünyasında özellikle dinî ilimlerde en önemli kültür merkezi olma özelliğini tarih boyunca sürdürmüştür. Mescidin harimiyle avlu ve revaklarında ders halkaları kurulmuş, hac mevsimlerinde İslâm dünyasının her yanından gelen âlimler bu derslere katılmaya özen göstermiştir. Burada yapılan ilmî müzakere ve tartışmalar İslâmî ilimlerin oluşumuna önemli katkılarda bulunmuştur. Mescid-i Nebevî'de ikamet eden Suffe ehlinin ise bu konuda ayrı bir yeri vardır bk. SUFFE. Mescidin bakım ve onarımını yapmak, burada yürütülecek dinî hizmetlerle eğitim ve öğretim faaliyetlerinin masraflarını karşılamak için Emevîler döneminden itibaren çeşitli vakıflar tesis edilmiş, zamanla ortadan kalkan bazı vakıfların yerine de yenileri kurulmuştur. Medine'de bilinen en eski kütüphane Mescid-i Nebevî'nin kütüphanesidir. Hz. Osman zamanında çoğaltılan mushaflardan biri, Mescid-i Nebevî'de "üstüvânetü'l-muhâcirîn" adlı sütunun yanında Abbâsî halifelerinden Nâsır-Lidînillâh devrinde yaptırılan küçük bir kürsünün üzerinde teşhir ediliyordu. Bunun dışında maksûrenin karşısında içerisinde mushaf ve kitapların yer aldığı iki büyük dolap vardı İbn Cübeyr, s. 146-147. 985 1577 tarihli bir kayıtta mescidin kütüphanesinde yer alan kitapların ciltlenmesi gerektiği belirtilmektedir BA, MD, nr. 31, s. 369. 1309'da 1891-92 mescidde 1081 adet kitap ve mushaf bulunmaktaydı Hicaz Vilâyeti Salnâmesi, s. 306. Mescid-i Nebevî'nin ilk imamı, hatip ve vâizi olan Hz. Peygamber'den sonra bu görevler halifeler, hilâfet merkezinin Dımaşk'a nakledilmesinden sonra valiler, ardından imam ve hatipler tarafından üstlenilmiştir. Mescid-i Nebevî'ye yapımından itibaren başta müezzin olmak üzere çeşitli alanlarda görevliler tayin edilmiş, bunlara Hz. Osman zamanından itibaren maaş verilmeye başlanmış, Emevîler döneminde görevlilerin sayısı arttırılmış, çalışma alanları çeşitlenmiştir. Ömer b. Abdülazîz Medine valisi olunca mescidin güvenliğini sağlayan ve özellikle cenazelerin mescide getirilip götürülmesine nezaret eden bekçiler tayin etmiştir Semhûdî, II, 531. İlk zamanlarda Medine valileri veya özel görevliler vasıtasıyla takip edilen teknik ve mimari işler için Memlük ve Osmanlı devirlerinde dâimî statüde bina eminleri vazifelendirilmiştir. Osmanlı döneminde Mescid-i Nebevî'nin bütün masraf ve giderleri bu maksatla kurulan ayrı bir hazineden karşılanmıştır. 997'de 1589 gerçekleştirilen faaliyetlerde mimara günde 30 para ücretle aylık 10 irdeb buğday, vasıfsız işçiye günde 12 para ücretle aylık 5 irdeb buğday takdir edilmiştir BA, MD, nr. 64, s. 45. İslâmiyet'in ilk yıllarında Mescid-i Nebevî bütün resmî faaliyetlerin gerçekleştirildiği bir mekândı. Hz. Peygamber'in devlet başkanı olması dolayısıyla siyasetin, muallimlik vasfı sebebiyle eğitimin, ordu kumandanı olarak askerî teşkilâtın, kadılık vasfıyla adalet teşkilâtının merkezi durumundaydı. Ayrıca Suffe başta olmak üzere bazı kişiler için barınma yeri, misafirhane ve sosyal yardım mahalli olarak kullanılıyordu. Resûl-i Ekrem, çeşitli Arap kabilelerine mensup elçi heyetlerini burada "üstüvânetü'l-vüfûd" denilen sütunun önünde kabul etmiş, bazı heyetler mescidin içerisinde kurulan çadırlarda ağırlanmıştır Abdürrezzâk es-San'ânî, I, 414. Hz. Peygamber zamanında Mescid-i Nebevî'de Eslem kabilesinden Rufeyde el-Ensâriyye adındaki kadın için bir çadır kurulmuş, Rufeyde burada yaralı ve hastaları tedavi etmişti. Aynı dönemde bazı suçluların cezalarını çekmeleri için Mescid-i Nebevî'nin direğine bağlandıkları rivayet edilmektedir Buhârî, "Ṣalât", 76. Resûlullah ve dört halife devrinde mescidin sosyal ve hukukî problemlerin çözümü için kullanıldığı ve hâkimlerin oturdukları revaka "kazâ revakı" denildiği kaydedilmektedir Abdülhay el-Kettânî, II, 30-31. Hz. Peygamber gerekli gördüğü zamanlarda münâdîler çıkarmak suretiyle halkı mescide toplardı Abdürrezzâk es-San'ânî, I, 532-533; Müsned, V, 299, 300-301. Mescid-i Nebevî'de "meşrebe, hizâne" adları verilen oda beytülmâl görevi yapmaktaydı. Mescid-i Nebevî, inşasından itibaren Mekke'deki Mescid-i Harâm gibi şehrin gündelik hayatının merkezini oluşturmuştur; çevresindeki çarşılar da ticarî hayatın merkeziydi. Halkın toplantı ve buluşma yeri olan avlusunda ikindi namazının arkasından başlayan hareketlilik yatsı namazının sonuna kadar devam ederdi. Belâzürî'nin nakline göre mescidde genellikle muhacirlerin oturduğu, halifenin ülkenin çeşitli yerlerinde olup bitenler hakkında bilgi verdiği ve istişarede bulunduğu bir bölüm vardı Fütûh, s. 382. İlk dönemlerde mescidin arka tarafında kadın ve erkeklere ait birer sofa bulunuyordu. O devrin şartları içerisinde insanların serbest zamanlarını geçirdikleri bir sohbet yeri olan bu alanda beytülmâl teşekkül etmeden önce Medine'ye gelen mallar muhafaza ediliyordu Ebû Yûsuf, s. 50. Hz. Ömer, mescidin doğu tarafındaki avlusunun arka kuzey kısmında Butayha adı verilen bir mekân yaptırarak burasını sohbet etmek, yüksek sesle konuşmak veya şiir okumak isteyenlere tahsis etmişti. Dinî ve ilmî fonksiyonu yanında Mescid-i Nebevî siyasî hayatta da önemli bir rol oynamıştır. Mescidin minberi sadece hutbe okumak için değil halka yapılacak konuşmalar, halifelere biat gibi merasimler için de kullanılmıştır. Medine'nin dinî merkez olma özelliğini ortadan kaldırmayı düşünen Muâviye b. Ebû Süfyân, 50 670 yılında Medine Valisi Mervân'dan mescidin minberini sökerek Hz. Peygamber'in asâsıyla birlikte Dımaşk'a göndermesini istemişti Taberî, Târîḫ, V, 238; İbn Kesîr, VIII, 46; İbnü'z-Ziyâ el-Mekkî, s. 275. Muâviye, kutsal emanetleri elinde toplayarak istikbale yönelik siyasî beklentilerinin gerçekleşmesini kolaylaştırmayı ve kendisine muhalif olan Medineliler'i siyasetin dışına itmeyi hedefliyordu. Minberi sökmek için harekete geçen Mervân, Medineli müslümanların tepkisi ve o sırada güneş tutulması üzerine bundan vazgeçmiş, minbere altı basamak daha ilâve edilmesini emretmiştir Taberî, Târîḫ, V, 239; İbnü'z-Ziyâ el-Mekkî, s. 275; Semhûdî, II, 399-400. Muâviye'den sonra da bazı Emevî halifeleri Mescid-i Nebevî'nin minberini başşehir Dımaşk'a nakletmeyi düşünmüşler, ancak bunu gerçekleştirecek uygun bir ortam bulamamışlardır. Emevî Halifesi Abdülmelik zamanından itibaren başşehirden gönderilen Kâbe örtüsünün Mescid-i Nebevî'de halka gösterildikten sonra Mekke'ye gönderilmesi âdet olmuştur Küçükaşcı, s. 65. Abbâsîler'in sonlarına doğru halifeler, Haremeyn siyaseti açısından Mescid-i Nebevî'de bazı tâdilâtlar yapmaya önem verdiler. I. Baybars 658-663 1260-1265 yılları arasında, her yıl Mescid-i Nebevî'nin yarım kalan imarını tamamlamak için Medine'ye gönderilecek malzeme ve aletleri Kahire'de halka teşhir edip usta ve işçilerle birlikte buraya gönderirdi İbn Kesîr, XIII, 251. Bu uygulama Osmanlı hâkimiyeti zamanında da devam etmiş, Hicaz'da kutsal yerlere konulacak olan malzemeler ve armağanlar İstanbul'da teşhir edildikten sonra bölgeye gönderilmiştir. Mescid-i Nebevî, Hz. Peygamber'den Abbâsîler'in sonuna kadar Mekke veya Haremeyn valisi yahut onlar tarafından görevlendirilen Medine kadısı veya muhtesipleri tarafından yönetilmiş, Eyyûbîler döneminden itibaren Mescid-i Nebevî'de görevlendirilen hâdimlerin başkanı olan şeyhülharem bunlara ilâve edilmiştir. Osmanlı devrinde Mescid-i Nebevî ile ilgili işlere vali adına onun görevlendirdiği nâibü'l-Harem bakmaya başlamıştır. Padişahların Medine'deki temsilcisi şeyhülharem de Mescid-i Nebevî'nin yönetiminde söz sahibiydi. Tanzimat'ın ardından Mescid-i Nebevî'nin yönetimi Harem-i şerif müdürü vasıtasıyla yürütülmüştür. Kaynak Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
Resulullah Medine'ye hicretinden hemen sonra ashabıyla birlikte bina ettiği mescit. Bu mescit, Mescid-i Resul, Mescid-i şerîf, Mescid-i Saadet ve Mescid-i Nebevî adlarıyla da anılmaktadır. Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra yeryüzündeki mescitlerin en faziletlisidir. Resulullah Hicret yolculuğunda kısa bir müddet Medine'nin dışında bulunan Kuba köyünde kalmıştı. Bu esnada Kuba mescidi adıyla bilenen mescidi inşa ettirmişti. Buradan yola çıkıp, Medine'ye girdiği zaman, Resulullah misafir edip ağırlama şerefine nail olabilmek için herkes birbiriyle yarışa girmişti. Kendisini davet edenlere Resulullah "Bırakın deve serbestçe yürüsün. O bizi Allahın razı olacağı bir yere kadar götürecektir" diyordu. Deve bir süre yürüdükten sonra, iki yetim kardeşe ait boş bir arsaya çöktü. Buraya evi en yakın olan Ebu Eyyub el-Ensarî, Resulullah eşyalarını alıp sevinçli bir halde evine taşıdı bk. Hicret mad.. Resulullah devesinin çöktüğü bu arsa sahipleri olan Neccaroğullarından Sehl ve Suheyl hibe etmek için ısrar ettilerse de Resulullah bunu kabul etmedi ve on dinar gibi sembolik bir meblağ karşılığında burayı satın aldı. Bu bedeli Hz. Ebu Bekir ödedi. ıbn Sa'd, Resulullah'ın Medine'ye hicretinden önce Esad ibn Zurare'nin arkadaşlarıyla burada namaz kıldığını, ayrıca cuma namazlarını da burada kıldırdığını nakletmektedir. Etrafı çevrili olan bu arsanın hemen bitişiğinde, cahiliye insanlarının gömülü bulunduğu bir mezarlık vardı. Resulullah bu mezarlığın kaldırılmasını istedi. Böylece mescidin inşa edileceği arsa genişletilmiş oldu. Ayrıca burada bulunan su birikintisi de yok edildi Nesaî, Mesâcid, 12; ıbn Sa'd Tabakatül-Kübrâ, Beyrut, I, 239 Bu arsa üzerinde hemen bir mescit bina edilmeye başlandı. Ensar, Muhacir ve diğer gönüllü kimselerin de katıldığı kalabalık bir işçi-usta topluluğu tarafından yürütülen çalışmalar sonunda mescit, kısa sürede bina edildi. Resulullah çalışmaları idare edip, mescidin kıble tarafındaki temellerinin atılması ve diğer planlamaları yapmakla yetinmeyip, çalışmalara bir işçi gibi taş, kerpiç taşıyarak katılmıştır. O, bu çalışmalar esnasında şu beyitleri söylüyordu "Allahım! Ahiret hayatından başka hayat yoktur. Ensara ve muhacirûna mağfiret et" ıbn Sa'd I, 239-240. Temeller toprak seviyesine kadar taş, zeminden yukarısı ise kerpiç kullanılarak bina edildi. Temel yaklaşık olarak bir buçuk metre derinliğinde açılmıştı. Eni-boyu yüzer zıra bir zıra =kırkbeş santim olmak üzere, kare şeklinde inşa edilen mescidin mihrabı Beytu'l-Makdis yönüne denk düşecek şekilde kuzey duvarında işaretlenmişti. üç tane kapıdan biri güney tarafındaki arka duvarda, ikincisi batı tarafındaki duvarda, üçüncüsü ise Resulullah hücrelerinin bulunduğu doğu tarafında idi. Bu kapıya Cibril kapısı denirdi. Resulullah ilk önceleri bir hurma kütüğü üzerine çıkarak hutbe okurdu. Bir zaman sonra bizzat Resulullah isteği veya ashabın, cemaatın kalabalıklaştığını ve arkadakilerin hutbe okurken onu göremediklerini bildirmeleri üzerine, bir kaç basamaklı bir minber yapılarak, mescite yerleştirildi Buhârî, Cuma, 26; ıbn Sa'd, I, 250-251. Hicretten on altı ay sonra Kıblenin yönü Beytullah tarafına çevrildiği zaman, güneydeki kapı kapatılarak, burası mihrab yapıldı, Kuzeydeki duvarda da bir kapı açıldı. Mescitte namaz kılınan yerin üzeri açıktı. Ancak mescitin ortasında, hurma ağacından yapılan direkler üzerinde, hurma, dal ve yapraklarından bir gölgelik yapılmıştı. Mescitin doğu tarafında duvara bitişik olarak Resulullah hanımları Hz. Âişe ve Hz. Sevde için, iki oda inşa edilmişti. Ayrıca yine mescite bitişik olarak, gündüzleri bir eğitim-öğretim yeri, geceleri ise, evsiz kimseler ve misafirlerin barınması için "Suffa" denilen üzeri kapalı bir bölüm eklenmişti. Resulullah ait odalara, zamanla yedi oda daha eklenerek oda sayısı dokuza çıkmıştır. Bunların hepsi kerpiçten idi ıbn Sa'd, I, 499. Medine'de inşa edilen bu mescit aynı zamanda, kurulan ıslâm devletine ait bütün faaliyetlerin yürütüldüğü bir merkez niteliğinde idi. Resulullah, ashabıyla orada istişare eder, savaş ve barış kararlarını orada alır, elçi heyetlerini orada kabul eder, savaşa çıkacak orduları orada techiz ederek yola çıkarır, topluma ait bütün meseleler orada çözüme kavuşturulur, hatta gerektiğinde suçlular ve esirler bağlanmak suretiyle orada hapsedilirdi Nesei, Mesâcid, 20. Eğitim-öğretim faaliyetleri, mescitin "Suffa" denilen kısmında yerine getiriliyordu. ıslâm ümmetinin nüvesini oluşturan Ashab ve seçkin sahabe âlimler, ıslâmda ilk üniversite sayılabilecek bu mekanda yetişmişlerdi. ıslâm'ın esaslarını öğrenmek üzere Medine dışından gelenler için aynı zamanda bir yatakhane vazifesi görüyordu ıbn Sa'd 255. Bir defasında, Temim kabilesine mensup yetmiş kişi burada barındırılmış idi Ahmed b. Hanbel, III, 371. Resulullah burada bizzat dersler veriyordu. Ancak, yeni gelen ve başlangıçta olan öğrencilere okuma yazmayı ve Kur'an-ı Kerim'i öğreten diğer öğretmenler de bulunmakta idi. Medine'den ve uzak yerlerden olmak üzere burada okuyan öğrencilerin dört yüz kişi gibi bir sayıya ulaştığı oluyordu. Burada barınanların ihtiyaçlarının büyük bir bölümü, cömert sahabeler tarafından karşılanmaktaydı M. Hamidullah, ıslam Peygamberi, ıstanbul, 1980, II, 832. Medine'de bir evi ve ailesi olmayan fakir kimseler de Suffa'da yatıp kalkıyor, ihtiyaçlarını buradan sağlıyorlardı ıbn Sa'd 255. Mescid-i Nebevi, ilk inşa edilişinden sonra bir takım genişletme faaliyetleri gördü. Hayber'in fethinden sonra Resulullah mesciti bir miktar genişletmişti. Resulullah vefatından kısa bir müddet önce, Hz. Ebu Bekir'in kapısı hariç odalardan mescite açılan bütün kapıları kapattırmıştı Buhari, Ashab, 3. Resulullah vefat ettiğinde Hz. Âişe ait odada defnedilmiştir. ılk ciddi genişletme, Hz. ömer hilâfeti zamanında yapıldı. Güney tarafından beş, Batı ve Kuzey taraflarından da onar metre ilave yapıldı. Doğu tarafına ilâve yapılmadı ve Resulullah hanımlarının odaları olduğu gibi kaldı. Kuzey, doğu ve batı duvarlarında ikişer tane olmak üzere, kapı sayısı altıya çıkarıldı. Hz. Ebu Bekir ve Hz. ömer vefat ettiklerinde Peygamber yanına defnedilmişlerdir. Hicretin yirmi dokuzuncu yılında Hz. Osman mesciti yeniden inşa ettirdi. Duvarları süslü taş ile yeniden örüldü. Taş sütunlar kullanılarak mescitin bir kısmının üzeri kapatıldı. Kapılarının sayısında bir değişiklik yapılmadı. Bu yenileme ile mescitin genişliği yüz elli zıra, uzunluğu ise yüz altmış zıra'a çıkmıştır ıbnu'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, III,103; Suyütî, Tarihu'l-Hulefa, Beyrut 1986, 173. Emevîler zamanında, Medine Valisi ömer b. Abdülaziz eliyle mescit yeniden inşa ettirildi. Hicrî seksen sekiz'den, doksan bire kadar süren çalışmalarla mescit, doğu, batı ve kuzey yönlerinden genişletilmişti. Peygamber hanımlarının odaları Mescide katılmıştır ıbn Sa'd, I, 399. Resulullah kabr-i şerifleri Hz. Âişe validemizin odasında bulunduğu için bu odanın sadece bir bölümü mescite dahil edildi. Mescitin duvarları taş ve kerpiç kullanılarak yapılmış ve mermerlerle kaplanarak süslenmişti. Tavanı da Hindistan'da yetişen saac ağacı ile örtüldü ve altın suyu ile yaldızlandı. Bu yenileme ile mescitin uzunluğu ikiyüz zıra, genişliği de yüz altmış yedi zıra çıkmıştır. Sütunları mermerden yapılarak, sütun başlıkları altınlarla süslendi. Eyvanların yapımında taşlar kurşun kullanılarak birbirine geçirilip sağlamlaştırıldı. Ravza-ı Mutahhara Resulullah kabrinin bulunduğu yer'ın tavanı saac ağacı ile örtülerek yazılarla süslendi. ılk olarak mihrab ve dört tane de minare yapıldı. Abbasîlerden el-Mehdî, Hicrî 162-778'de kuzey tarafından genişleterek, üç yıl süren çalışmalarla mesciti yeniledi. Yine 202 817 yılında Me'mun, mesciti tekrar restore ettirdi. 576 1180 yılında en-Nasır Lidinillah, Resulullah kalan değerli eşyayı muhafaza etmek için mescitin sahnında kubbeli bir oda yaptırdı. Hz. Âişe sakladıklarından bulabildiklerini buraya koydu. Bunlar; Resulullah vefat ettiği zaman giymekte olduğu çuhadan yapılmış rida ve izar, atlas kumaş ile işlemeli şal bir cübbe, Bürde-i Saadet, seccade, sancaklar, bir kısım resmi evrak ve Ashabdan bazılarına ait bir takım eşyadan ibaretti. 654 1256 yılının Ramazan ayının ilk cuma günü, kandilleri yakan kandilcinin ihmali, kutsal emanetlerin korunduğu sahndaki kubbeli oda hariç, mescidin tamamen yanmasına sebep olmuştu. Abbasîler'den el-Mu'tasım, 655 1257 yılı hac mevsiminde ustalar ve malzeme göndererek mescitin yeniden inşa edilmesini sağladı. Yemen Meliki Muzaffer ve Mısır Meliki Nureddin Ali ıbn Mu'iz'in de iştirak ettiği bu çalışmalarla hücre-i nebeviye ve duvarların bir kısmı yeniden yapılmıştı. Melik Muzaffer, Yemen'de yaptırdığı sanat değeri çok yüksek bir minberi de Mescite yerleştirmişti. Ancak, imar işi tamamlanamamıştı. 685 1295'de Baybars, yarım kalan inşaatı tamamladı ve küçük bulduğu Melik Muzaffer'in minberini kaldırarak yerine, Mısır'dan getirttiği daha büyük ve sanat bakımından daha zarif bir minberi yerleştirdi. 886 1481 Ramazanının 13. günü minarelerden birine isabet eden yıldırım, mescitin yanarak, duvarlarının yıkılmasına sebep oldu. Minber, mushaflar ve kitapların tamamı yandı. Ravza-ı Mutahhara ve sahndaki kubbeli oda bu yangından zarar görmemişti. Mısır Memlûk Sultanı Eşref Kaytabay, Emir Sankar el-Cemalî'yi kalabalık bir usta kafilesiyle Medine'ye gönderdi. Mescit biraz genişletilerek duvarlar ve minberler yeniden inşa edildi. Mihrabı da biraz genişleterek, üzerini, çevresindeki direklerin başlıklarına oturtulan bir Kubbe ile kapadılar. Ravza-ı Mutahhara'nın duvarları üzerine de bir kubbe oturttular. Bunun üzerini de sütunların taşıdığı diğer bir kubbe ile kapadılar. Sonra, Ravza-ı Mutahhara ile kıble duvarı arasına, etrafını üç küçük kubbenin çevrelediği büyük bir kubbe yapıldı. Yapılan diğer bazı kubbelerle de mescitin bir kısmı örtülmüş oldu. Yeniden yapılan mihrap, renkli mermerler ile süslendi. Rahmet kapısının yanında Medrese-i Mahmudiye adıyla anılan bir medrese inşa edildi. Kaytabay, yapılan bu işler için yüzyirmibin dinar tahsis etmişti. Osmanlılar döneminde Mescid-i Nebevî'nin bakımı titizlikle yerine getirilmiş ve tezyin edilmiştir. I. Mahmud, Ravza-ı Mutahhara'nın üzerinde bulunan kubbeyi yenileyerek, koyu yeşile boyadı. Bundan dolayı bu kubbe, Kubbetu'l-Hadra yeşil kubbe adıyla anılır. Mısır valisi Mehmed Ali Paşa da Mescid-i Nebevi'de birtakım restorasyon çalışmaları yapmıştır. Mescit, Abdulmecid tarafından yeniden inşa edilmiştir. Abdulmecid'in bu iş için seçtiği ustalar, Akik vadisinde bulunan Hedab denilen kayadan sütunlar ve taşlar kestiler. Mesciti parça parça inşa etmeye başladılar. Yani bir kısmını yıkıyor, yerini hemen yapıyorlardı. 1849-1861 yılları arasında on iki şene süren inşa çalışmaları ile mescit yeni baştan inşa edildi. Mayıs 1953'te başlatılan diğer bir çalışma ile, ön kısmı hariç yeni baştan inşa edilerek bugünkü hale getirildi. ılk imar edildiğinde yaklaşık 2475 m. kare büyüklüğünde olan Mescid-i Nebî, tarih boyu süren çeşitli inşa faaliyetleri sonunda 12271 m. kare genişliğe ulaşmıştır. Bugün ise yeniden büyük genişletme çalışmalarıyla bu alan birkaç katına çıkarılacak şekilde büyütülmüş bulunmaktadır. Mescid-i Nebevî'nin Fazileti Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra, yeryüzündeki mescitlerin en faziletlisidir. Bu konuda Resulullah bir çok hadis varit olmuştur. Mescid-i Nebî'de, bir bölüm vardı ki, Resulullah burayı Cennet bahçelerinden bir bahçe olarak nitelemiştir. Ayrıca minberini de aynı şekilde vasıflandırmıştır. Bir hadiste şöyle denilmektedir "Resulullah, bir hurma kütüğüne yaslanarak hutbe okurdu. Ashabdan biri şöyle dedi "Ya Resulullah! Senin için bir şey yapalım ki, cuma günü üzerine çıktığın zaman insanlar sizi görsün ve hutbenizi duyabilsinler" dedi. Bunun üzerine Resulullah; "olur" dedi. üç basamaklı bir minber yapıldı. Daha önce yaslanıp hutbe okuduğu kütüğü geçince, kütükten on aylık gebe devenin inlemesi gibi iniltiler gelmeye başladı. Resulullah onu eliyle meshetti ve ses kesildi Buhârî, Cuma, 26; Nesaî, Cuma, 17; ıbn Mâce, ıkame, 199; ıbn Sa'd, 239-254. Resulullah bu minberin üzerine çıktığı zaman şöyle demişti "Evimle minberimin arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim de Cennet bahçelerinin üzerindedir Ahmed b. Hanbel, II, 36, 450, 534; V, 41. Diğer bir hadis de; "Evimle minberimin arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim havzımın üzerindedir" Ahmed b. Hanbel, II, 236 şeklindedir. Minber hakkındaki başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmaktadır "Minberimin ayakları Cennet üzerindedir" Ahmed, b. Hanbel, VI 289, 292, 318; Nesaî, Mesâcid, 8. Bu hadisler, Mescid-i Nebevî'nin, Resulullah'ın minberi de dahil olmak üzere, minberi ile evi arasında kalan bölümün Cennet bahçelerinden birisi hükmünde olduğunu teyit ederek ortaya koymaktadır. Buna göre, burada bilinçli bir şekilde bulunan, namaz kılan veya başka bir ibadetde bulunan, yaptığı şeyleri Cennet bahçelerinden birinde yapmış gibidir. Yeryüzünde namaz kılmak ve ziyaret etmek maksadıyla yolculuğa çıkılabilecek üç mescitten birisi Mescidi Nebî'dir. Bir hadis-i şerifinde Resulullah şöyle buyurmaktadır "üç mescitten başka bir yere ibadet etmek için özel olarak yolculuk yapılmaz Mescid-i Horam, Mescid-i Aksa ve Benim mescidim" Buharî, Fedâilü's-Salat, 1, 6. Mescid-i Nebî'de kılınan namaz, diğer mescitlerde kılınan namazlardan çok daha faziletlidir. Sa'd ibn Ebi Vakkas Resulullah şöyle söylediği rivayet edilmektedir Mescitimde namaz, Mescid-i Haram hariç, diğer mescitlerde kılınan bin rekât namazdan daha hayırlıdır" Ahmed b. Hanbel, I,184; Başka bir rivayette "daha faziletlidir" Hanbel, I, 16; Nesai, Mescid,4 buyrulur. Bunun içindir ki, hac farizasını ifa etmek için bu topraklara yönelen insanlar, bir müddet Medine'de kalarak Mescid-i Nebî'de ibadet etmenin güzelliklerinden faydalanmaya çalışırlar. Namazın dışında, diğer hayırlı ameller için de Mescid-i Nebevî üstün bir mahaldir. Orada yapılan her ibadet kat kat fazlasıyla mükafatlandırılır. Bunun böyle olduğunu vurgulamak için Resulullah bir hadisinde, Allah yolunda cihat ile kıyas yaparak şöyle buyurmaktadır Mescitime bir hayrı öğrenmek veya öğretmek için gelen, Allah yolunda cihat eden kimse gibidir. Bunun dışında gelen, başkasının kazancını seyreden kimseye benzer" Ahmed b. Hanbel, II, 418. Resulullah Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa yanında kendi mescidinin konumunu bildirmek maksadıyla şöyle demiştir Ben peygamberlerin sonuncusuyum. Mescitim de mescitlerin sonuncusudur" Nesaî, Mesâcid, 7. Bu hadisler, zikredilen bu üç mescitin dışında inşa edilecek hiç bir mescitin, diğerlerinden farkı olmadığını ve fazilet bakımından birbirine denk olduğunu da ortaya koymaktadır. ömer TELLıOğLU, şAMıL ıSLAM ANSıKLOPEDıSı MESCıD-ı NEBEVı HAKKINDA BAZI BıLGıLER Yeni yapı binanın aIanı Yaklaşık olarak m2'dir. Avlusunun alanı ıki yüz otuz beş bin m2'dir. çatı katı kubbeler dahil toplam m2' dir. Aynı anda namaz kılabilen kişi sayısı fazla Hareketli kubbeler adedi Yirmi yedi 27dir. Bu kubbeler ihtiyaç anında açılıp/kapanır. Ağırlıkları ise; 9 tonu ahşap, 60 ton civarındadır. 6500'den fazla abdest alma yeri Tuvaletlerin sayısı 2500 civarında 560 adet fıskiyeli su çeşmesi Avluda muhtelif renklerde süsleme ve nakışlarla işlenmiş, sıcağı emen granit taşlar toplam m2'dir. MıNARELER Minareler, ikisi Osmanlıdan kalma, dördü eski, altısı yeni olmak üzere toplam on10 adettir. Eski minarelerin yüksekliği 72 mt'dir. Yeni minarelerin yüksekliği ise 104 m.' dir. 334 basamakla çıkılır ve beş5 şerefelidir. Minarelerin üzerindeki hilaller, Türkiye'de imal edilmiş olup her birinin ağırlığı kg.' dır ve a1tınla kaplıdır. KAPILAR Kapı adedi 81, giriş yeri 41, bu kapıların bazıları tek değil grup halindedir. Babü’s Selam 1 Nolu kapıdır. AVıZELERı Her biri beş metre çapında, 2200 Kg. ağırlığında, 68 adet büyük avize mevcuttur. 111 adet küçük avize vardır. fazla da lamba vardır. MERDıVEN üst kata çıkış için altı tane yürüyen, 18 adet de normal merdiven vardır. Zemin katta 2400, Zeminin üstünde 2020 adet kolon vardır. GüVENLıK Mescid-i Nebevi'de 627 adet güvenlik ve naklen yayın kamerası mevcuttur. Bu kameralar sayesinde mescidin her noktası görüntülenmektedir. SES SıSTEMı Ses sistemi Dünyanın en iyi ses sistemlerinden biridir. Mescidin her noktasında aynı tonda işitilir ve dışarıdan ses karışmaz. YANGIN SöNDüRME En son teknoloji kullanılarak yapılmış otomatik yangın söndürme üniteleri Daimi elektrik üretim üniteleri vardır. Tatlı ve atık su üniteleri mevcuttur. KEMER Kemerlerin sayısı duvarlardakiler dahil olmak üzere toplam 3812 adettir. DıREKLER Direkler beyaz mermerle kaplıdır. Sütun başlıkları bronz, sütun ayakları ise hendesi şekil verilmiş mermerlerle kaplıdır. ıtalya ve ıspanya' dan getirilen bu mermerlerin rutubete karşı binayı koruduğu söylenir. Mescidi serinleten soğuk hava, direklerin ayak kısımlarından üf1enir. KLıMA ve SOğUTMA SıSTEMı Mescid-i Nebevi'deki soğutma sistemi Dünyadaki en büyük soğutma sistemlerinden biridir. Bu iş için mescidin yedi Km. kadar uzağına çok büyük bir tesis kurulmuştur. Soğutma için kullanılan suyun soğutulduğu altı ünite vardır. Her ünite saatte 3400 ton su soğutur. Soğuk su 90 cm. borular vasıtası ile Hizmet Tünelinin içinden mescide ulaşır. Isınan su tekrar geriye pompalanır. Hizmet Tüneli 6 m. 'den geniş, 4 m. daha derin bir tüneldir. OTOPARK Mescidin avlusunun altında U şeklinde yapılmış iki katlı otopark mevcuttur. Değişik yönlerden altı adet girişi vardır. 4000 araç kapasitelidir. Otoparkın yangına karşı son teknoloji söndürme sistemi ile donatılmış ve mükemmel bir havalandırma sistemi vardır. MESCıD-ı NEBEVıNıN MüZESı Osmanlı Sultanları ve Paşalar ve ıslam Devlet Büyükleri, Mescid-i Nebevi'ye çok değerli armağanlar bağışlamışlardır. Bu armağanlar önceleri Hücre-i Saadet'in içinde muhafaza ediliyor idi, 25 yıl önce Harem-i şerif Kütüphanesinin üstüne inşa edilen bir odada korunur oldu. şEMSıYELER VE KUMLUK Eski bina ile yeni bina arasında kalan ve üzeri açık olan mekanda bu gün otomatik olarak açılan, açıldığında güzel bir çiçek görünümü arz eden, kapandığında ise küçük bir minare veya füze gibi duran bu şemsiyeler 1990'lı yılların başlarında yapılmıştır. Eskiden burası kumlarla kaplı olduğu için "Kumluk" derlerdi. RAVZA Cennet bahçesi Ravza denilen yer Mescid-i Nebevi'nin içersinde muayyen bir yerin adıdır. Efendimiz Aleyhisselam’ın bu yer hakkında "Evimle minberim arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim de Cennetteki havzımın üzerindedir." Buyurur. Zemin açık renk yeşil-krem halılarla kaplı olan bu mübarek yerin genişliği 22 m. Uzunluğu ise 15 m.' dir. N e mutlu burada namaz kılmak nasip olanlara Burada namaz kılıp dua ettikten sonra uzun süre oturmayıp, diğer hacılara da fırsat tanımak bir insanlık görevidir. MıNBER Bilindiği üzere Efendimiz Aleyhisselam ilk zamanlar mescitte sahabi efendilerimizle konuşurken veyahut hutbe okurken bir hurma kütüğüne dayanırdı. Fakat cemaat kalabalıklaşınca ses arkalara gitmiyor ve kendisi de görünmüyordu. Bu problemi çözmek için bir minber yapmayı teklif ettiler. O da kabul buyurdu ve üç basamaklı bir minber yapıldı. Ancak; yeni minber yapılınca hurma kütüğünün bir çocuk gibi ağlaması ve Efendimiz Aleyhisselam'ın onu teselli etmesi çok meşhurdur. Bumucizeyi bir çok sahabi rivayet etmiştir. Meşhur Hasan Basri Hazretleri, bu mucizevi hadiseyi şakirtlerine ders verdiği vakit ağlardı ve derdi ki; "Ağaç Resulü Ekrem Aleyhisselam meyil ve iştiyak gösteriyor. Sizler daha ziyade iştiyaka ve meyle müstahaksınız." Efendimiz Aleyhisselam üç basamaklı minberin üçüncü basamağına oturuyordu.' Ebubekir ikinci basamağına oturdu. Hazreti ömer ise birinci basamağa oturuyordu SULTAN SULEYMAN MıHRABI Bu mihrap Efendimiz Aleyhisselam mihrabının sağ tarafında üçüncü direğin yanındadır. Mescidi Nebevi'nin şeyhi Doğan şeyh tarafından 1456 yılında inşa ettirilmiş ve Hanefi bir imam tayin edilmiştir. Bu yüzden Hanefi mihrabı diye de bilinir. önceleri her mezhep mensupları namazlarını ayrı cemaatlerle kılarlardı. Kanuni Sultan Süleyman, 1532 yılında bu mihrabı siyah ve beyaz mermerlerle süsledi ve bundan sonra Süleyman Mihrabı olarak anılır oldu. Kitabe arkasında yazılıdır. TEHECCüD MıHRABI şu anda yerinde bulunmayan ve tahta dolap haline getirilip, Kur'an dolabı olarak kullanılan mihraptan bahsedilmektedir. Bu mihrap Efendimiz Aleyhisselam’ın gece namazlarını kıldığı yerdir. Bu yüzden Teheccüd Mihrabı olarak bilinir. SUFFE ESHABI Hicretin ikinci yılında yapılmıştır. Hicret edenlerden Medine'de akrabası olmayanlar, Mescidi Nebevi'ye sığınırlardı. Efendimiz onların ihtiyaçlarıyla bizzat ilgilenirdi. Efendimizden çok istifade ettikleri için ilim ve araştırma ehli idiler. RAVZANIN SüTUNLARI KOKULU SüTUNüSTUVANETUL MUHALLAKA Bu sütun Efendimiz Aleyhisselam’ın ayrılığına dayanamayıp, ağlayan hurma kütüğünün yerine konmuştur. Bu sütun Mihrab-ı Nebi'ye kıble cihetinden yapışık olan sütundur. üzerinde Arapça olarak "HAZıHı üSTUVANETüL MUHALLAKA" yazar. Bu sütuna Mushaf Sütunu da denir. Sahabi Efendilerimiz bunun önünden namaz kılmaya gayret ederlerdi. AışE SüTUNU Bu sütün minber tarafından üçüncü, Kıble tarafından üçüncü, Kabri şerif tarafından da üçüncü sütundur. Aişe validemiz yerini tayin ve tespit ettiği için onun adını taşır. üzerinde Arapça; "HAZıHı üSTUVANETüL AışE" yazar. VUFUD SüTUNU Bu sütun da Hücre-i Saadet' in parmaklıklarına yapışıktır. Kuzeyden Hares Sütununun arkasına düşer. üzerinde Arapça; "HAZıHı üSTUVANETüL VüFUD" Yazar. Vüfud, dışardan gelen heyetler anlamındadır. Efendimiz Aleyhisselam yabancı heyetleri burada kabul ederdi. SERıR SüTUNU Tövbe Sütununun Doğusundaki sütundur. Hücre-i Saadetin parmaklıklarına yapışıktır. üzerinde Arapça; "HAZıHı USTüVANETUS SERıR” yazılıdır. Serir, karyola anlamındadır. ıtikaf zamanları Efendimiz Aleyhisselam karyolasını buraya koyduğundan bu isim verilmiştir. Burası Efendimiz Aleyhisselam'ın evi ile mescidinin tam ortasındadır. MAHRES – HARRS SüTUNU Kuzeyden Serir Sütununun arkasına düşmektedir. üzerinde Arapça; "HAZIHI USTINANETUL MAHRES" Yazar. Mahres denmesinin sebebi; Efendimiz Aleyhisselam’ın korumaları bu sütünün dibinde otururlardı. Hazreti Ali'nin evine yakın bir yerde bulunduğu için Ali Sütunu da denir. 6- EBU LüBABE SüTUNU Tövbe sütunu da denir. Minber tarafından dördüncü, Kabr-i şerif tarafından ikinci, Kıble tarafından ise üçüncü sütundur. Bu ismi taşıması Ebü Lübabe'nin işlediği bir hatadan dolayı kendisini bu sütuna bağlayarak "Allah beni affedinceye kadar burada kalacağım" demesinden ve orada tövbe etmesinden dolayıdır. Enfal Suresi 27. Ayet, Ebu Lübabe hakkında nazil olmuştur. Bu sütunun bir başka önemi, Efendimiz Aleyhisselam’ın kabrinin, hatta başının hizasında olmasından dolayıdır. MARBAATUL KABR SUTUNU Bu sütuna Makam-ı Cibril de denir. şimdi bu sütun Resulullah Aleyhisselam’ın Kabri şerifin içinde olduğu için, ziyaret etmek ve görmek mümkün değildir. şüphesiz bu sütunların hepsinin ayrı ayrı faziletleri vardır. Mescid-i Nebevi birkaç kere yandığı ve defalarca tamir görüp genişletildiği halde bu sütunların yerleri değişmemiştir. MESCıDı NEBEVıNıN KAPILARI BABUS SELAM 1 Numaralı kapıdır. Mervan Bin Abdül Melik tarafından açtırıldığı rivayet edilmektedir. BABUS SIDDIKEbu Bekir kapısıdır. Babü’s Selam'ın yanında iki numaralı kapıdır. BAB-I CIBRıLCebrail Aleyhisselam’ın vahiy getirdiğinde, bu cihetten geldiği için Cibril Kapısı denmiştir. Aişe validemiz Cebrail Aleyhisselam’ı bu kapının önünde gördüğünü söyler. BAB'UN NıSAKadınlar kapısıdır. Hazreti ömer zamanında açılan bu kapı sadece kadınların girişine tahsis edilmiştir. BAB'UL BAKIYeni kapılardan biridir. Kabri şerifi ziyaretten sonra çıkış kapısıdır. BAB 'UR RAHMEBatı duvarındadır. Efendimiz zamanında açılan kapılardan biridir. BAB-I ABDUL MECıDSultan Abdülmecit’in mescidi genişletirken açtırdığı bir kapıdır. Son genişletmede mescidin içinde kaldı. BAB-I ABDUL AZIZAbdül Aziz kapısıdır. Doğu duvarındadır. 1955 yılındaki genişletme esnasında açıldı. ıkinci genişletmede mescidin içinde kaldı. BAB-I öMER VE BAB-I OSMANSon genişletmelerde her ikisi de mescidin içinde kaldı. BAB- I MELIK SUUDBatı duvarındadır. Kral Suud ilk genişletme çalışmasını buradan başlatmıştır.
peygamber efendimiz zamanında mescid i nebi nin işlevleri nelerdir