Kitabın Özeti: Ali Rıza Bey, Altın Yaprak AŞ’de bir mülkiye memurudur. Kendisi fakir olmasına rağmen çok şerefli bir insandır. Karısı, onun talihine pek ağır başlı ve temiz bir kadın çıkmıştır. Ali Rıza Bey’in beş çocuğu vardır. Dördü kız biri ise erkektir.
Etiketler ihsan oktay anar kitap özeti, yedinci gün kitap özeti, yedinci gün özet, yedinci gün roman 15 Eylül 2012 Cumartesi Yazar Sevan Nişanyan bu ilginç kitabı 1000'i aşkın Türkçe sözcüğün kökenini nereden geldiğini esprili ve kolay okunur bir dille anlatıyor, her gün kullanılan bu sözcüklerin aralarındaki
İndigo Kitap Pucca Günlük 7 / Peki Ya Şimdi ? 0001821719001. Satıcı : M.T.R.
KişiselGelişim. 29 Temmuz 2020 / Yazar: Ozet Kitap. Hector Garcia, Francesc Miralles Değerli Dostlarım Sadece yaş günleri veya yılbaşlarında değil, büyük toplumsal felaketlerden sonra da insanlar geleceğe dair yeni planlar yaparlar. Çoğu zaman tutamayacakları sözler verip, ulaşamayacakları hedefler tayin ederler.
Pucca, Pucca Günlük 6 Şimdi Biz Neyiz ile bu kez evlilik arifesine kadar geliyor. Sudoku Film Dizi Kitabın Yazarı: Pucca Kitap Türü: Günlük / Anı Yayınevi: DEX Yayınlandığı Yıl: 2017 (13-02-2017) Sayfa Sayısı: 244 ISBN: 9786050940916 Kitap Puanı: 8.2 / 10 | Yorum: 7
Vay Tiền Online Chuyển Khoản Ngay. Yazar Pucca Yayınevi İndigo Kitap Türü Günlük Anı Kitapları Yıl 2019 Sayfa Sayısı 216 Okunma Sayısı 1381 Peki Ya Şimdi Kitap Özeti Yaşarken Hiç Komik Değildi? Senden önce ne yaşadıysam, sana tecrübe olacak. Ben yaşadığım hiçbir şeyden utanmadım. Ama seni utandırmaya çalışacaklar... Hepsini göğüsledim, kendi hayatımı savunmayı bildim. Bunu da sana göstereceğim. İnsanların ne söylediğinin öneminin olmadığını anlayacaksın. Asıl önemli olanın, o an mutlu olup olmamanla ilgili olduğunu bileceksin. İşte, tam da bu yaşam felsefesiyle kalplerimize dokunmuştu PuCCa… Şimdi ise o bir anne! Ama merak etmeyin; dobra diliyle bildiğini okuyan hallerinden hiçbir şey kaybetmedi. Bir de işin içine hormonlar girince, PuCCa’nın içine düştüğü durumlar hiç olmadığı kadar komik bir hal aldı! Blogger’ların kraliçesi PuCCa, heyecanla beklediğiniz, bir solukta okuyacağınız yedinci günlüğü Peki Ya Şimdi? ile karşınızda! Peki Ya Şimdi Kitabının Konusu Nedir? Yazar Pucca Kimdir ? Pucca Pucca`nın asıl ismi Selen Pınar Işık. 3 Haziran 1987 İzmir Karşıyaka doğumlu. Karşıyaka Kız Lisesi`nden mezun olan Pucca Üniversiteyi Ankarada okudu. Önce Radyo Televizyon Sinema ardından da Gazetecilik`le iki üniversite bitirdi. Ben başkalarının yaptığı ilkelere değil, ancak kendi ilkelerime uyarım. Atatürk Peki Ya Şimdi Kitap İncelemeleri Peki Ya Şimdi kitabı Pucca isimli yazarın en popüler kitaplarından birisidir. 216 sayfaya sahip olan bu kitap okurlarının karşısına birbirinden ilginç konularla çıkıyor. 2019 yılında İndigo tarafından basıma girmiştir. Kitap şimdiye kadar 1381 kişi tarafından okunmuştur. Bu kitaba ait yorumlarınızı yaparak kitabın bilinirlik oranını artmasına yardımcı olabilirsiniz.
Yıl başlangıcında çoğunluk piyasa işlemcisi tarafından hesaplamalara dahil edilmeyen, Nisan ayının ortasından bu yana ise ciddi anlamda fiyatlamalara dahil olan erken seçim sürecini tamamladık. 24 Haziran gecesi sandıktan çıkan sonuçların politik etkileri bir yana, fiyatlamalar açısından en önemli yanı Mart 2019’da yapılması beklenen yerel seçimler dışında 5 yıl süreyle -normal koşullar altında- bir daha sandığa gidilmeyecek olması. Şu an için seçim riski masadan kalkmış mıdır? Evet. Öte yandan diğer bir önemli piyasa sonucu olarak da seçimlerin ikinci tura kalmamasını ve 8 Temmuz’da dek oluşacak ek belirsizlik sürecinin ortadan kalktığını söylemek gerek. Bu noktada yerel varlıkların fiyatlanması açısından belirsizlik başlığı altında sıralanan iki önemli konuyu listeden çıkardığımızı bilmek ve bu durumu paydaşlara anlatabilmek önemlidir. İkinci pozitif nokta olarak altını çizelim. Gelecek dönem içerisinde yanıt aranacak en önemli soru ise bizim açımızdan yeni ekonomi takımının hangi isimlerden oluşacağı ve nasıl bir politika duruşunu benimseyeceği olacak. Seçim öncesi tartışılan haber akışı bir yana, gün daha rasyonel davranışların mecburiyetini öne çıkaracaktır. Mali cephede takınılacak tutum, konuşulan ek bütçe tedbirleri, çift hanede seyreden ve yaz dönemi içerisinde yıl içi zirvesini test etmesi beklenen enflasyona yönelik alınacak tedbirler, Türk lirasında stabilitenin para politikası dışındaki diğer alanların da katkısıyla sağlanması, beklenen-tartışılan reform paketlerinin hayata geçirilmesi gibi önemli maddeleri beklentiler arasında saymak mümkün. Zaman içerisinde dış piyasalar ile olan korelasyonun artışı ve içe kapanma durumumuz da terse dönecektir. Sağlıklı olan da bu. Tüm yerel varlık gruplarında kısmen de olsa oynaklık düşüşü bekliyoruz. Kısa vadede ihtiyatlı iyimser, orta-uzun vadede ise önümüze konulacak yol haritasının ardından karar vermenin daha sağlıklı olduğuna inandığımızdan ihtiyat derecesini biraz daha artırarak yola devam etmenin sağlıklı olduğuna inanıyoruz. Stabilitenin sağlanması, öngörülebilirliğin genele yayılması herkes açısından kritik önemde bulunuyor. Boşlukta hareket ederken düşünmeye çabalamak gibi durumların kimseye faydası olmadığı aşikar. Biz, öncelikle içeride sakinlemeyi başarabilirsek dış koşullara hazırlanmak için de vakit kazanmış olacağız. Zira sınırlarımızın dışındaki ekonomik dünyada ciddi bir sürece giriyoruz. Ticaret kaygılarının epey bir süre daha tartışılacağını söylemek hata olmayacaktır. Sürekliliği olmasa da zaman içerisinde tekrar tekrar farklı başlıklar altında önümüze çıkacağı aşikar. Konunun çığırından çıkmaması için sarf edilen çabalar umuyoruz ki uzun soluklu olur. Aksi durumda ise küresel ticaretin yavaşladığı, üretimin aksaması kanalıyla istihdamın etkilendiği, ülkelerin birbirine enflasyon ihraç ettiği bir noktaya varacağımızı düşünmek çok da yanlış değil. Umuyoruz ki bu noktaya gelinmez. Şimdi bizim için eğer istersek yeni bir hikaye yaratmak ve pazarlamak düne göre daha kolay. Masadan kalkan belirsizliklerimiz de var, dünden kalma, yanımızda taşıdığımız problemli taraflarımız da. Her seçim bir tür muhasebe, faydalı geri dönüş niteliğinde. 17 Nisan-24 Haziran arası dönemin kararsızlığı artık yeni yol haritasının sunulması ile yatırımcı açısından farklı şekillenecek. Seçimlerin ülkemiz açısından hayırlı olması temennilerimle.
Malcolm Gladwell, Kanadalı asıllı ve New York’ta yaşayan, araştırmacı, gazeteci ve yazar. Gladwell, dördü de dilimize çevrilen, Tipping Point Kıvılcım Anı – 2000, Blink Düşünmeden Düşünebilmenin Gücü – 2005, Outliers Çizginin Dışındakiler – 2008 ve What The Dog Saw Köpeğin Gördüğü – 2009 isimli, ABD’de çok satan kitapların yazarı. Yazar, her kitabında, hayatın tamamen içinde olan, herkesin bir şekilde az ya da çok bilgi ya da çoğunlukla his sahibi olduğu ama dile getirmekte zorlandığı bir konuyu ele alıyor, kuvvetli gözlem ve delillerle anlaşılır hale getirip, sebep sonuç ilişkileri üzerinden giderek çözümlemeci bir yaklaşım sunuyor. Outliers’da da yaptığı, başarının bileşenlerini ele almak. Öncelikle Gadwell’in yaklaşımının, popüler kişisel gelişim kitaplarındakinden çok farklı olduğunu belirtelim. Gladwell, nasıl başarılı olabileceğinizi size öğretmeye çalışmıyor. Sadece, çok başarılı kişilerin hayatlarını ve başarı hikayelerini, kurduğu bir çerçeve içerisinde değerlendiriyor ve tezini doğrulamaya Outliers’da dahiler, zengin ve güçlü avukatlar, rock yıldızları ve başarılı programcılardan yola çıkarak, “bireysel başarı” şeklinde ifade edilebilecek olan genel başarı algısının yanlış olduğunu ispatlamaya koyuluyor. Outliers’da iddia ettiği tez şu Başarı, bireysel değildir. Başarı, ancak doğru şartlarda oluşabilir. Bu şartların pek çoğu ise kişinin elinde değildir, olsa olsa kişi, o başarıyı hazırlayan şartların içine doğar. Bu şartlar ise temelde zaman, toplum ve bu çerçevede ele alınabilecek olan imkanlar ya da şanslardır. Gladwell, Outliers’ı, insanların başarıyı, başarılı insanların üstün zekalarına ve yeteneklerine atfetmelerini çürütmek amacıyla yazdığını ifade ediyor. İnsanlar genel olarak, başarıda zirveye çıkmanın ancak çok sıradışı zeka ve yeteneğe sahip olmakla mümkün olduğunu düşünürler. Fakat Gladwell, normal bir zekaya sahip olduktan sonra başarı için bir bireyin yapabileceği tek şeyin çok çalışmak olduğunu vurguluyor. Peki çok çalışanların hepsi çok başarılı olabilir mi? Hayır olamazlar, çünkü kişilerin doğduklarında kendilerini içinde buldukları aile başta olmak üzere her türlü ortam ve zaman ile bunların sunduğu fırsatlar, onların başarılarında, zeka ve çalışmalarından çok daha Türkçe çevirisi 224 sayfa ve MediaCat yayınları arasında 2009 yılından itibaren okuyucuya ulaşmış durumda. Dokuz bölümden oluşan kitap akıcı bir dile sahip ve birkaç günde bitirilebilecek şekilde sizi kendine ilk beş bölümü “Fırsat” başlığı altında, geri kalan dört bölümü ise “Miras” başlığı altında toplanmış. Fırsat kısmındaki bölümlerde başarılı kişilerin, nasıl fırsatlar dünyasına doğdukları inceleniyor. Miras başlığındaki bölümlerde ise atalar ve aileden gelen kültürel yapıların, başarıda oynadığı rol ele birimci bölümü “Matta Etkisi” başlığını taşıyor ve sosyologların “kümülatif avantaj” dedikleri olguyu, Kanada hokey ligindeki oyuncuların doğum tarihleri üzerinden açıklıyor. Kanada hokey ligi oyuncuları, ilkokuldan başlayıp devam eden okul liglerinde başarı gösterip sivrilen, en yetenekli oyuncular arasından geliyorlar. Ve Kanada okullarında o yılki hokey takımına seçilmenin yaş bakımından şartı, 1 Ocak’tan sonra doğmuş olmak. Dolayısıyla takımda olan 1 Ocak doğumlu bir çocuk, aynı takımdaki 30 Aralık doğumlu bir diğer çocuğa göre çok daha gelişmiş ve yapılı oluyor. Bu durum, bireysel liyakat prensibi üzerine kurulu olan bu sporda, en başarılıların ezici çoğunluğunun, yılın ilk aylarında doğmuş olanlardan çıkmasını sağlıyor. Ve Gladwell diyor ki, Kanada’da hokeyde ne kadar iyi olduğunuz ve ne kadar çok çalıştığınızdan daha önemli olan, yılın hangi ayında ikinci bölümünün adı “On Bin Saat Kuralı”. Bu bölümde Gladwell, doğru zamanda doğup, fırsatları değerlendirerek saat çalışmış olma avantajını yakalayanların, şartların elverdiğinde, bu bilgi ve tecrübe ile, dallarında dünyanın en iyisi olduklarını yönetimi konusunda kendinizi geliştirmek istiyorsanız “Zaman Yönetimi” blog yazısını mutlaka üçüncü ve dördüncü bölümleri “Dehaların Sorunu, 1. Bölüm” ve “Dehaların Sorunu, 2. Bölüm” isimlerini taşıyor. Gladwell bu bölümlerde, zeka ile başarı arasında bir zorunluluk ilişkisi olmadığını, dehaların hayatları ve onlar üzerine yapılan araştırmalardan yola çıkarak savunuyor. Yani yeterli zekaya sahipseniz, çalışmanız ve elinizde olmayan diğer şartların elvermesiyle, sizden çok daha yüksek zekaya sahip birinden pekala daha başarılı bölüm, “Joe Flom’dan Alnacak 3 Ders” başlığını taşıyor ve Avrupa’dan göçen yahudilerin, New York’ta nasıl zor şartlarda kendilerine yer edindiklerini ve yeni nesillerin, ailelerinin bu zorlu tecrübelerinin üzerine, zamanla, şartların değişmesiyle, oluşan fırsatları değerlendirerek nasıl başarıyı bina ettiklerini bölüm “Kentacky, Harlan” başlığını taşıyor ve kültürel mirasın başarıdaki rolünü ele bölüm “Uçak Kazalarına İlişkin Etnik Kuram” başlığını taşıyor ve pilotların içinde yetiştikleri kültürün, onlara empoze ettiği güç anlayışının, pilotların iletişim kurma biçimlerini nasıl belirlediğini ve bu durumun uçak kazalarının sebebi olarak nasıl ortaya çıktığını bölüm “Çeltik Tarlaları ve Matematik Testleri” başlığını taşıyor ve Uzakdoğu’da, yüzyıllar boyunca, çok dar alanlarda ve çok dikkatli ve zahmetli çalışmalarla pirinç yetiştiren insanların kültürü ile dillerinin, o topraklarda matematiksel zekanın gelişimini nasıl kolaylaştırdığı ele bölüm “Marita’nın Pazarlığı” başlığını taşıyor ve ABD’de, sekizinci bölümde ele alınan kültürel yapıya benzer bir anlayışla kurulmuş özel yapıdaki bazı devlet okullarına kabul edilen ve bu fırsatın farkında olanların başarıya ulaşmalarını ele alıyor. Bu bölüm, başarının, ne sadece zeka ne de sadece çalışma ve yetenekle bina edildiğini, daha çok bir armağan olduğunu ve fırsatı değerlendirme güç ve soğukkanlılığını göstermeye bağlı olduğunu ifade ederek “Bir Jamaika Hikayesi” isimli sonsözünde ise yazar, kendi atalarını ve onlardan devraldığı mirası bize kitaplarında sunduğu yaklaşım, bazı tekil olaylardan yaptığı çıkarımları genellemesinden dolayı eleştiriliyor. Bu anlamda kitabın bilimsel doğruluğu elde etmeye çalışmadığını söylemek gerekir. Dolayısıyla, kitap, doğruyu tam olarak ifade etmekten çok, doğrunun bir kısmını güzel bir şekilde ortaya koymuş olmakla bir cümlede özetlemek gerekirse, “başarılı insanlar yoktur, başarılı toplumlar vardır” fikrini güzel bir şekilde HazırlayanAKIN KALDIROĞLU,TEGEP ÜYESİAğustos 2011
Sis Miguel de Unamuno Kitap Özeti Konusu İncelemesi. Uzun süredir okumayı istediğim ama kitraplık rafında duran bir kitaptı. Aslında felsefe, varlık felsefesi ontoloji konularına öyle hakim değilim. Genel kültür seviyesinde çok alt derecede birkaç seş dışında felsefe yabancısı olduğum bir bölge. Varlık ya da varoluşu sorgulayan yazarı da aslında yeni tanıdım. Kitabı okumam da kolay oldu. Hem E pub’dan hem de basılı olarak İş Bankası Kültür Yayınları’ndan okudum. E-Pub yatarken okuma kolaylığı sağladı ve özellikle kitaptan alıntılar ve altı çizili yeri One Note’uma aktarmak kolaylığı vardı. Neyse şimdi kitap özeti ve minik bir okuyucu notu yani inceleme sırası. Daha fazla kitap daha fazla aydınlık ve yeni bir dünya görüşü için, bilincimizde yeni yollar açıp farketmediğimiz şeyleri görmek için yukarıdaki düğmelerle çok dah afazla kitap okuyabilirsiniz. Her kitap gerçekliğin farklı bir evrenidir. Kendi varlığını bir sis perdesi arkasında yok olmuş gibi gören Agusto, anne ve babasıdan kalan mirasla rahat bir yaşama sahiptir. Hizmetçileri ile büyük bir malikanede yaşar. Agusto köpeği Orfeo ile sık sık konuşur, monologları ile yaşamı, nesnelerin gerçekliğini, varlığını sorgular. Bir gün sürekli yaptığı gezintiler için dışarıya çıkar bu esnada genç bir kız dikkatini çeker ve o genç ve çekici kızı takip eder. Kızın yaşadığı eve kadar gelir ve evin hizmetçisinden kız hakkında bilgiler alır ve daha sonra tekrar uğramak üzere evine döner. Sis Miguel de Unamuno Adının Eugenia olduğunu öğrendiği kız halası ve eniştesi ile yaşayan piyano öğretmenidir. Kız nişanlanacaktır. Kızın sevgilisi olduğunu bile bile ısrara eden Agusto aile ile tanışır. Kızdan ümidini keser ve Rosario adındaki eve girip çıkan kız ile ilgilenmeye başlar. Bu sırada enişte ile derin felsefi varlık tartışmalarına girer. Artık yaşamındaki onu saran sisten çıktığını düşünür. Bir yazar kadınların prikolojisini daha sonra da patolojisini araştırmak için gider. Burada aslında kendisinin bir roman karakteri oduğunu ve gerçek olmadığını öğrenir. Her şey geri teper artık her şey onun için bir varlık problemi olmuştur? Kimdir? Niye vardır? Sonunda kız bunu aldatıp sevgilisine tekrar döner. Okuyucu yorumu İnceleme Agusto, kadın prikolpojisini ve fizyolojisini araştırmak için yanına gittiği yazarın romanındaki bir karakter olduğunu anlar. Yaratıcısı ile varlığını tartışır, yazar da yarattığı varlığı ile varlık felsefesi üzeirne tartışır. Bir roman kişisinin ruhu ya da kişiliği, derinliği ancak onun yaratıcısı kadar kadardır. Ya da okurun ruhu kadardır. Bir kurgusal varlık olan Agusto sadece yazarının bir fantezisi bir ürünüdür. Yazar Don Miguel, Agusto’un asla kendisi gibi olamayacağını söyler. O sadece yazarın olmasını istediği kişidir. Varlığı asla kendi elinde değildir. Sis Miguel de Unamuno Var olmayan bir roman kişisi olduğunu düşünür Agusto. Hizmetçisi ise her şeyin gerçek olduğunu, var olduğunu söyler. Efendisi ona göre böyle düşünerek delirmiştir. Kurgusal bir kişiliğe sahip olmak, aslında hiç var olmamak ile var olmanın aynı şey olduğunu düşünmek delilikten başka bir şey değildir. Agusto, madem okurların zihninde, yazarın zihninde vardır, o zaman neden var olmasın? Hayali ve kurgu bile olsa var olamaz mıdır? Varlık felsefesi adına çok güzel diyaloglar ve Agusto’nun monologları ile aşk öyküsü gibi görünen bir felsefi romanla karşılaşacaksınız. Çok akıcı ve haftasonu okuyup bitirilecek insana sorgulamayı öğreten bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Felsefe bilmenize gerek yoktur. Kitapta çok az sayıda felsefi terim var ki onları da zaten bilmemek mümkün değil. Özellikle eniştenin kendisini “mistik, kutramsal anarşist” olarak tarif ettiği felsefi bölmler de çok iyi. Sis Miguel de Unamuno Minik Bir Okur Alıntısı 📖 Evet, beyefendi, ben anarşistim, mistik bir anarşistim, ama kuramsal olarak, bunu iyi anlayın, kuramsal olarak. Korkma dostum; –bunu söylerken, elini nazik bir biçimde Augusto’nun dizkapağının üstüne koydu– bomba atmam. Benim anarşizmim sırf tinsel. Çünkü dostum, hemen hemen her şey hakkında kendime özgü düşüncelerim var… 📖 Tanrı’nın, dünyanın ve nesnelerin olması gerekli mi? Bir şey olması gerekli mi? Bu gereklilik fikri, rastlantının kafamızda oluşturduğu üstün modelden başka nedir, ne dersin? 📖 Ruhun kendisi, aşktan ve ete kemiğe bürünmüş acıdan başka nedir? 📖 Bak, aşk denen şey, kitaplara özgüdür, yalnız üzerinde konuşmak ve yazmak için uydurulmuş bir şey. Ozanların saçmalıkları. Bütün bu aşk denen şey, müzikten başka bir şey değildir… 📖 Bir dram, bir roman ya da bir nivola kahramanının ruhu, ancak onu yaratanın ruhu kadardır. — Evet, yazarının ruhu kadar. — Hayır, okurunun. 📖 Hayır. Yalnızca kurgusal bir yaratık olarak varsın, sen yalnızca benim fantezimin bir ürünüsün, zavallı Augusto’cuğum, benim yazdığım, senin sözde serüvenlerini ve talihsizliklerini yazdığım öyküyü okuyan benim okurlarımın ürünüsün; sen yalnızca bir roman ya da nivola –ne dersen de– kişisisin. Böylece artık yaşamının gizemini öğrenmiş oldun. 📖 Peki, peki bu duyguları bir yana bırakalım, başka bir konuya dönelim. Bir adam yatakta hareketsiz uyuyorsa, düşünde bir şeyler görür, en çok var olan hangisidir Düş gören bilinçli insan mı, yoksa düşün kendisi mi? — Peki ya, düş gören, kendinin var olduğunu düşünde görürse, ne olur? –diye sordum ona. 📖”Gerçekten var olmadığım doğru olabilir mi?” diye soruyordu kendi kendine. “Yalnızca kendi fantezisinin ürünü, gerçek bir kurgu yaratığı olduğumu söylerken haklı olabilir mi?” 📖Yaşadığının düşünü görmek… neyse de, ama bu düşü bir başkasının görmesi!.. “Peki niçin var olmayacakmışım?” diyordu kendi kendine, “Niçin? Bu adamın beni düşünde yarattığını, kafasında ürettiğini varsayalım, ama başkalarının kafasında, yaşam öykümü okuyanların kafasında yaşamıyor muyum? Peki, eğer böyle birçok insanın imgeleminde yaşıyorsam, birisinin değil de, birçok kişinin düşü gerçek olmaz mı? Kitap sayfa sayısı 240 Okuma süresi 10 saat Yayınevi İş Bankası Kültür Yayınları
Söylenmemiş Sözler Kitap Açıklaması Üzüm ve zeytinin, yağ, bal ve şarap küplerinin, kadırgaların, binbir şifalı otun en eski vatanı Urla. Dünyanın zalimliği ve insanın vahşiliğinden şüphesi olmayanları, dünyanın güzelliği ve insanın iyiliğine inandıran bir yer burası. Bir zamanların efsane gazetecisi, dünyaya küskün Oktay Onur Yortan’ın ise çocukluğunun huzurlu bahçesi. Dünyadaki değer yitimine isyan edip tüm kariyerinden ve hayatın yüklerinden vazgeçip sığındığı liman. Kaçıp geldiği geçmişinden ve eski güzel günlerin anısından seçip sakladığı eski aşkı Filiz Canan şimdi kıymeti bilinememiş, kaçırılmış bir mutluluk fırsatı artık. Söylenememiş sözlerin altında kalan koca bir ömürde ikisi de birbirinin hikâyesini yarım bıraktı. Ama okumaları ve bitirmeleri gereken asıl hikâye, Urla’daki o evin fotoğraflarından gülümseyen, sevgiyi bir yaşam direnişi olarak kucaklayan ve sıradanlığıyla bir hayat kahramanı olan Nona’ya ait. Nona’nın yaşadığı yüzyılın sonlarına yetişen Kerem ve Zeynep’in de dahil olduğu 48 saatlik maceraya sığan bir asırlık ömrün dökümünde, Nona sadece onlara değil, bu yüzyılın tüm insanlarına sesleniyor “Acı dediğin taş, insan dediğin su gibidir. Taşın üstünden kayar gider, toprağa karışır. Taşa her vurduğunda acır canın. Ama toprakla buluştukça acın azalır. Acıdan sonra bir bakmışsın ki o toprakta ne çiçekler, ne hayatlar dirilmiş. Hem su deyip geçme; o su, taşı bile aşındırıp yıpratır.” Peki ya Oktay Bey? Karşısında oturan iki gence bütün kalbiyle, “Ölmekten değil yaşamaktan korkmamaktır kahramanlık,” derken haklı mı? Kitap Adı Söylenmemiş Sözler Yazarİclal Aydın Yayınevi Artemis Yayınları Hamur Tipi 2. Hamur Sayfa Sayısı 416 Ebat 13,5 x 21 İlk Baskı Yılı 2021 Baskı Sayısı 1. Basım Dil Türkçe Barkod 9786053046721
peki ya şimdi kitap özeti