Onlar, diğer Kabalistik kaynaklar gibi, üst dünyaların yapısını ve nasıl alçaldıklarını, evrenimizin ve onun içindeki her şeyin nasıl var olduğunu betimlerler. Yehuda Aşlag’ın Talmud Eser Sefirot (On Sefirot Çalışması) adlı ders kitabı, sorular, cevaplar, tekrar materyalleri ve açıklamalar içeren bir çalışma ÜstünTürkIrkı. Eski Mısır Uygarlığı Tarihi Hakkında Aygun Hoca'dan Antik Çağ'daki en büyük medeniyetlerdendir. M.I. 3050 yılları civarında kuruluşundan önce, güney Mısır ve kuzey Mısır olarak ikiye ayrılmaktaydı. Güney Mısır ve Nil nehri boyunca uzanan verimli vadi Mısır tarihinde Yukarı Mısır olarak, kuzey EskiMısırlılar gelişmiş bir tıp ve cerrahlık bilgisine sahiptiler. Modern dünyamıza özgü olduğunu düşündüğümüz gelişmiş metalürji bilgileri, cerrahi ameliyatlar, elektrik kullanımı ve havada uçmak, bundan yüzyıllar hatta binlerce yıllar önce Eski Mısırlılar tarafından bilinmekteydi. olduğunu B) Dünyamızın düz olduğunu C) Dünyamızın kutuya benzediğini. 4) Gemiyle yolculuk yaparak dünyanın yuvarlak olduğunu kanıtlaya kişi kimdir? A) Galileo B) Macellan C) Pisagor. 5) Yeryüzüne çıkan magmaya ne ad verilir? A) lav B) çekirdek C) buhar. 6) Bundan 2500 yıl önce Dünya’nın yuvarlak One Direction: one direction 2010 yılında bir yarışmda keşfedilmiştir. Liam'ın babası grubun adını "Status Single" olarak önermiş ama Zayn bunun korkunç bir isim olduğunu düşünmüş. -Harry ve Louis birkaç yıl önce henüz hiç tanışmadan Manchester'da The Script konserine gitmişler. -JLS, Harry ve Caroline ilişkisini Vay Tiền Online Chuyển Khoản Ngay. Soru Soruyu soran Misafir Tarih 2007-03-19 Okunma sayısı 9633 Emre Gül/ Dünya Bülteni/ Tarih DosyasıEski Mısır Uygarlığı, bulunduğu coğrafya nedeniyle dışa kapalı ve kendine özgü bir uygarlıktı. Dört yanı çöllerle, dağlık arazilerle ve kuzeyden de denizle çevrili bu coğrafyada Mısırlılar, doğal koşullar sebebiyle dış ülkelerden çok az etkilenmişler ve özgün bir medeniyet ortaya koymuşlardı. Bu medeniyetin kendine özgü öğelerden biri de “Mısır Dini”diniydi. Temelde çok Tanrılı bir din olan Mısır dini, doğal ihtiyaçlardan etkilenerek meydana getirilmişti. Mısırlılar, Nil ve tarım sebebiyle, su ve toprağa kutsallık atfetmişlerdi. En büyük Tanrıları ise Güneş Tanrısı Amon-Ra’ idi. Taptıkları Tanrıları genellikle hayvan başlı ve insan vücutlu olarak tasvir etmişlerdi. Mısır yöneticileri de bu inanç sistemi içinde “Tanrı” olarak kabul edilmekteydi. Mısır dininin tatbikatı ve ritüelleri, Rahipler sınıfı tarafından yapılıyordu. Din, halkın inanışları ve ölümden sonraki yaşam ile ilgili inanışlardan oluşuyordu. Tapınaklarda yaşayan Rahipler, halkın ilahlara sunduğu kurban ve hediyelerle geçiniyorlardı. Ayrıca vergi vermekten de muaftılar. Ağır işlerde çalışmayan ve askerlik de yapmayan bu seçkin sınıf, Mısır yöneticileri tarafından korunuyor, ve karşılıklı çıkar ilişkisi içinde birbirlerini destekliyorlardı. Geçen yüzyıllar boyunca koyu bir taassup içinde Mısırlılar, yeni gelişmelere ve yeniliklere kapalı, dinleri konusunda son derece tutucu bir tavırla yaşadılar. Hatta Tarihçi Heredot'a göre Eski Mısırlılar dünyanın en "dindar" insanlarıydılar. Mısır Kralları ve Firavunlarının yönetimi 3000 yıldan fazla bir zaman devam etti. Eldeki en eski kayıtlara göre yüz doksan Kral ve Firavun ve otuz hanedanlık gelip geçmişti. Ortak bir özellik olarak, bu yöneticiler genellikle zalim, baskıcı ve acımasız kişilerdi ve Eski Mısır dinini benimseyerek kendilerini “Tanrı” bir yapı içerisinde devam eden Mısır Uygarlığı'nda geleneksel yapıya ve çok Tanrılı inanç sistemine, 30 yüzyıl boyunca bu uygarlıkta sadece bir Firavun karşı durmuş ve tek Tanrı'ya inandığını söylemişti. Tarihte “aykırı düşünceli” olarak nitelenen bu firavun, yeni krallık döneminin mensup “ diğer adıyla “Akhenaton” Akhenaton, saltanatının beşinci yılından itibaren Tanrı Amon’un dinini ortadan kaldırmak için tapınakları kapattırdı ve rahipleri dağıttı. Eski başkent Teb’i bırakarak, yönetimini, Orta Mısır’da bulunan El-Amarna’ya taşıdı. Amon’dan türetilmiş, Amon’un razı olduğu manasındaki Amenofis adını, AkhenatonAton’un hizmetkarı olarak değiştirdi. Ra, Maat, Hathor, İsis, Nephthys, Set.. gibi tapınaklardaki tüm Amon heykellerinin kırılmasını, duvarlardaki Tanrı isimlerinin ve kendisinden önceki firavunların süslemelerinin kazınmasını emretti. Tanrı’ya tapmak için heykellerine ihtiyaç olmadığını, Tanrıyla doğrudan iletişim kurulabileceği inancını yaymaya çalıştı. Ve insanların Aton’a tapmasını kanunlaştı. Tahtta kaldığı 15 yıl boyunca yaymaya çalıştığı bu yeni din, Firavun Akhenaton’un ölümünden hemen sonra terk edilmiş, Amon Rahipler sınıfı tekrar güçlenmişti. Kendisinden sonraki firavunlar eski, geleneksel, çok tanrılı dini yeniden yaygınlaştırmışlar ve geriye dönüş için önemli bir çaba harcamışlardı. Firavun Akhenaton ise, Haremhap döneminden itibaren kayıtlarda “düşman” olarak kabul edilmiş, onunla ilgili herşey unutturulmaya Akhenaton’un içinde yaşadığı toplum ve geleneklere aykırı olarak bu şekilde davranmasının birçok sebebe dayandığı ileri sürülmüştür. Bunlardan biri, yeni bir din yaratarak, hanedanının başlangıcından itibaren Amon rahipler sınıfının yönetimdeki nüfuzunu kırarak, etkilerini azaltmak istemesi ve aşırı zenginleşerek, sadece kendi çıkarlarını düşünen bu Rahiplere hadlerini bildirmek istemesidir. Diğer bir görüş ise, Firavun Akhenaton’un bir peygamber olabileceği yolundadır. Akheneton'un inandığı ve halkının da inanmasını istediği İlah, kendi ifadesine göre, “Aton”, yalnız Mısırlıların değil, bütün insanların, bütün kainatın yaratıcısı idi. Güneş'i, Ay'ı, yıldızları yaratan "O" idi. Buna göre peygamber olmasa bile Tevhid inancının Akhenaton'a ulaştığı söylenebilir. Tartışılan diğer dikkat çekici bir hususta, Akhenaton’un döneminde yaşayan Mısır hükümdarı olup olmadığıdır. Bir kısım tarihçiler, bu iddiayı reddederken bir kısım kaynaklara göre, bahsedilen dönemde yaşamıştır. Ne olursa olsun Firavun Akhenaton’un tüm eski Mısır Uygarlığı içinde farklı bir yönetici olduğu bir gerçektir. Yapmaya çalıştığı şey ise zamanı ve toplumu için şüphesiz bir devrim niteliği Vercoutter Su, Eski Mısır, İletişim yay. İstanbul,1994Ali Narçın, A’dan Z’ye Mısır, Ozan Jaromir-John BainesÇev. Zeynep Aruoba, Oruç Aruoba ,Eski Mısır- Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi, İletişim yay.,İstanbul, 1986 Yorumları 1,085 Konuları 1,052 Kayıt Tarihi 20-04-2016 Rep Puanı 559 Eski Mısır uygarlığı, binlerce yıl önce Nil Nehri'nin kenarlarında geliştiği zaman, dünyanın dört bir yanındaki diğer medeniyetlerin önündeydi. Astronomi, mühendislik, mimarlık, tıp alanındaki bilgilerinin yanı sıra eski Mısırlılar, günlük yaşamda ne kadar önemli olduğunu bilerek, din ve maneviyat için çok özel bir yere sahiplerdi. Üçüncü göz olan Epifiz Bezi, beynimizde, uyku, uyanıklık düzenleri ve mevsimsel işlevlerimizi modüle eden hormonlarımızla doğrudan ilgilenen serotonin türevi melatonin üretmekten sorumlu küçük bir koni şeklindedir. Beynimizin orta kısmının yakınında bulunan epifiz bezi iki yarıküremiz arasında küçük bir alan kaplar. Birçok insan tarafından fiziksel ve ruhsal dünyayı birbirine bağlayan bir portal olarak kabul edilir. Harekete geçtiğinde, epifiz bezi bir coşku hissi ve kişinin aklını sıkan, bir bilgi ve aydınlanma hissi veren bir birliği sunar. Epifiz bezi, birçok astral projeksiyon veya uzaktan görüntüleme olarak adlandırılan boyutlar arasında seyahat etmenin bir yolu olarak düşünülür. Epifiz Bezi ve Horus Gözü'ne bakarsak, büyüleyici bir benzerlik bulacağız. Horus'un Gözü, korumayı, kraliyet gücünü ve sağlığını temsil eden bir semboldür. Göz genellikle tanrıça Wadjet'te kişileştirilir ve ayrıca “Ra of Ra” olarak anılır. Eski insanların bizden oldukça farklı olduğunu sıklıkla düşünürüz. Şimdilerde bize çok garip gelen geleneklere ve uygulamalara sahiplerdi. Hiç bilmediğimiz diller kullansalar da, arkeologlar bu konudaki düşüncelerimizin çok da yanlış olmadığını söylüyorlar. Ne tür günlük alışkanlıkları vardı, ne tür oyunlar oynarlardı gibi soruların cevabı hem bizimkilere çok benzer, hem de oldukça farklı. Aşağıda Eski Mısır Medeniyetinin bilimsel faaliyetleri ve bilime katkılarını okuduğunuzda ne demek istediğimi daha net anlayacaksınız. 1. İcat Edilen Yazı DiliBu, tüm buluşlar arasında sanırım en değerli olanı. Hiçbir bilginin kaydedilemediği bir dönemde Mısırlıların bulduğu yöntem aslında dâhiyane sayılıyor. Hiyeroglif olarak literatüre geçen ve aslında “pictogram” adıyla bilimsel olarak adlandırılan sistem, durumların ve oluşumların resimli tasvirinden meydana geliyor. Daha sonraları şu an kullandığımız alfabelere benzeyen karakterler geliştiriliyor. Bu da soyut fikirlerin anlatıma dökülmesine yardımcı oluyor. Belki de piramitlerin projesini işçilere bu yolla anlatmışlardır. 2. Masanın İcadıÇok garip gelse de, araştırmacıların söylediğine göre Eski Mısırlılardan önce masa yoktu. Ve ilk kez Mısırlıların aklına, yemek yerken bir mobilyaya ihtiyaç duyulabileceği geldi. Belki de oyun oynamak için bir masaya ihtiyaç duymuşlardır kim bilir. Aslında, Eski Mısır’ın başlangıç tarihi konusunda da net bir bilgi mevcut değil. Tarihin ilk medeni topluluklarından olduğu kesin olarak biliniyor sadece. Yine de masanın icadı için biraz geç bir tarih gibi geliyor. 3. İlginç Bir İcat PerukŞahsım adına, hayatımda öğrendiğim en ilginç bilgilerden birisidir bu. Evet, Eski Mısırlılar peruğu icat ettiler. Çıkış noktası ise sıcak iklime bir çözüm arayışı hem de. Mısır bildiğiniz üzere çölün üzerine kurulu bir medeniyet. Bu yüzden Eski Mısırlı birçok kadın ve erkek saçlarını kestiriyordu. Hem de kazıtıyorlardı. Bu yüzden birçok Eski Mısır filminde Mısırlı erkekleri kel olarak görüyoruz. Sıcak havalara rağmen bazı insanlar kafalarında saç olmasını istiyordu. Aynı zamanda rahat etmek de istiyorlardı. Bu yüzden peruk icat edildi ve rahat etmek istendiğinde çıkarılıyor, güzel görünmek istendiğinde takılıyordu. Ve işte en garip kısım geliyor. Normal şartlarda koyun tüyünden yapılan peruklar kullanılıyordu. Fakat zengin insanlar istediği takdirde, gerçek bir insanın kesilen saçlarını da Meteorlardan “Demir”in ÇıkarılmasıAndy Tindle / Open UniversityArkeologlar, Antik Mısır mezarlarında küçük metal boncuklar buldular. 1911’de Mısır’ın kuzeyinde ziyadesiyle bu küçük boncuklar bulundu. Bu boncukları özel yapan şey ise erimiş demirden yapılmış olmalarıydı. İşin ilginç tarafı, Mısırlılar bu boncukların üretiminden 2000 yıl sonra demiri işlemeyi keşfetmişti. Peki, bu metal boncuklar nasıl yapıldı? Kimyasal testler, bu boncukların meteorlardan geldiğini söylüyor. Hiyerogliflerde de demir için yapılan tanımın “göklerden gelen metal” şeklinde sembolize edildiği görülüyor. 5. Diş Macununun İcadıEvet, Mısırlılar diş macununu icat etti ve bunun mit olma olasılığı neredeyse sıfır. Onlarca belge ve dokümanla kanıtlanmış bir gerçek. Mısırlılar 5000 yılı civarlarında diş macununu keşfetti. Peki, buna sebep olan neydi? Neden dişlerine bakım yapma gereği duydular?Kuvvetle muhtemel, sadece romantik buluşmalar için gerçekleşmedi bu icat. Mısırlıların dişleriyle ilgili ciddi problemleri vardı. Mısırlıların yedikleri yiyeceklerde çok miktarda kum bulunuyordu. Tüm ülkenin, yılın 250 günü kum fırtınaları altında kaldığını düşünürsek, çok da garip karşılanmayacak bir durum. Ve kum, diş yüzeylerine ciddi zararlar veriyordu. Bu yüzden dişlerini temiz ve sağlıklı tutacak bir şeylere ihtiyaç duydular. Bu ihtiyaç için de diş macunlarının atası olan şeyi keşfettiler. Karışım için “şey” demek daha doğru çünkü kül, yanmış yumurta kabuğu ve öküz toynaklarında oluşuyordu. Pek de ağzımıza koymak isteyeceğimiz şeyler gibi Kürdanın İcadıBana sorarsanız Mısırlılar kumla ciddi problem içerisindeydi. Macundan sonra kürdanın icadı ile diş bakımına ne denli önem gösterdiklerini anlamış oluyoruz. Birçok mezarın ve piramitlerdeki lahitlerin içinde kürdan kalıntıları bulunduğu geçiyor kayıtlarda. Burada bir diğer değinmemiz gereken nokta sanırım şu olacaktır Mısırlılar, ölümden sonraki hayata inanıyor ve ona göre mezarlarını hazırlıyorlardı. Dişlerin, kemik yapılı olduklarını biliyor ve iskelet sisteminin dayanak olduğundan Nane Şekerinin İcadı ve KullanımıMısırlılar sadece dişleri ile değil, ağızları ile de ilgileniyordu. Nefeslerinin temizliği için nane şekerini icat ettiler. Tam olarak nane şekeri değil ama Türkçe anlamı buna denk geliyor. Eski insanlar için de ağız kokusu, şimdi olduğu gibi hoş karşılanan bir şey değilmiş anlaşılan. Tıp girişimlerinin oldukça ileri seviyede olmasına rağmen, Eski Mısır’da dişçi yoktu. Dolayısıyla çürük bir dişle baş etmenin de bir yolu keşfedilmiş sayılmazdı. Bilim insanları incelemeler sırasında genç mumyalarda bile çok yıpranmış dişlere rastladılar. Muhtemelen bu insanların ağzı baya kötü kokuyordu. Bu sebeple de nane şekerlerini ürettiler. Tarçın ve reçine, balla birlikte kaynatılıyor ve peletler olarak üretiliyordu. 8. Tedavilerde Antibiyotik KullanımıEvet, Eski Mısır insanları 20. yüzyıldan çok daha önce bir çeşit antibiyotik kullanıyorlardı. Fakat bunu pek de bilinçli yapıyorlar gibi gözükmüyor. İltihaplı yaraların tedavisi için küflü kurabiyeler kullanıyorlardı. Antibiyotik olarak bildiğimiz çok yüksek tetrasiklin seviyelerine sahip püreyi andıran bir şeyi fermente ettiler. Ancak, Mısırlıların bu tarifin neden işe yaradığını anladıklarını kanıtlayan bir belirti yok. Kullandıkları şey onlar için aslında “kocakarı ilacı”ndan farksız olmasına rağmen, işe yaradığı için uzunca bir süre kullanmaya devam Göz Makyajının KeşfiMuhtemelen sizin de dikkatinizi çekmiştir. Eski Mısır filmleri izlediğinizde, hem erkek, hem de kadınlarda göz makyajları, kaş boyaları gibi süslemelere rastlarsınız. Bu, Eski Mısır’da soyluluğun bir sembolüydü. Kişi ne kadar çok makyaj yapmışsa, sosyal statüsünün o denli yüksek olduğu anlaşılırdı. Genellikle siyah makyaj kullanılırdı. Fakat bakır taşı kullanılarak yapılan yeşil makyajlar da vardı. Soylular arasında siyah makyajın gösterişine göre hiyerarşik konum belirlense de, yeşil makyajın ne manaya geldiği henüz çözülebilmiş değil. 10. İlk Polis Teşkilatının KuruluşuBildiğimiz anlamda polis teşkilatı olmasa da “patrol” olarak adlandırılan devriye ekipleri kurulmuştu. Orta Krallık zamanında kurulan bu teşkilat, milattan önce 2500 ve 1800 yıllar arasında görev yaptı. En sadık savaşçılar ve yabancı paralı askerlerden oluşuyordu. Bu teşkilatın üyeleri silah ya da benzeri aletlere sahip değildi. Köpekler ve eğitimli maymunlar eşliğinde dolaşırlardı. Bugünkü polislerin yaptıkları görevler dışında Eski Mısır polisleri vergi memurlarını da korurlardı. Polis memurları halkı, vergilerini zamanında ödemeleri için zorlama hakkına sahiplerdi. Hatta teşkilat içerisinde dedektifler bile vardı. O zamanlara göre en büyük mezar soygunlarını araştırmaları için oluşturulmuştu bu birim. 11. Takvimin İcadıBizler takvimi, önemli olayları hatırlamak ve planlamalarımızı yapmak için kullanırız. Ancak Mısırlılar, takvimi hayatta kalabilmek için icat ettiler. Nil Nehri’nin taşkın zamanlarını hesaplayabilmek, taşkından sağ çıkmak, hasatlarının sular altında kalmasını önlemek için böyle bir keşfe ihtiyaç duyuldu. Bir yıl içerisinde üç mevsim yapmışlardı. “Su Baskını”, “Yetişme” ve “Hasat”. Her bir mevsim 4 ay, her ay da 30 gün içeriyordu. Bu hesaba göre Mısır takvimi, bizim takvimimizden 5 gün sapmış durumdaydı. Önemsiz görünse de, aslında öyle değil. Birkaç yıl içerisinde önce aylar kaymaya, daha sonra da mevsimler kaymaya başlayacaktı. Yetişme mevsimi beklerken kendilerini bir anda Su Baskını’nın ortasında bulabilirlerdi. Bu yüzden Hasat ve Su Baskını mevsimleri arasına fazladan 5 gün eklediler. Bu tarihleri de dini bayram ilan ettiler ve yeni yıl başlamadan tatillerini yapıyorlardı. 12. İlk Bira Üreticisi OlmalarıPiramitlerin yapımında çalışan işçilerin günlük 4-5 litre bira olarak ödemeyle çalıştırıldığını muhtemelen duymuşsunuzdur. Beni burada asıl şaşırtan şey, o kadar bira içip de ertesi sabah iş için nasıl kalktıklarıydı. Ya da gerçekten bira onları sarhoş ediyor muydu? Mısırlıların birayı tam anlamıyla sarhoş olmak için kullanmadıkları aşikâr. Yine de Eski Mısırlıların demlenme konusunda üst düzey olduklarını kabul ediyorum. Mısırlılar alkollü içkinin ilk Kapı Kilidi KullanmalarıAslında kapı kilidinin tarihsel olarak Çin’de de benzer zamanlarda icat edildiğini düşünüyor araştırmacılar. Bu da bizi, Eski Mısır’da insanların ziynet eşyaları olduğuna ve bunları koruma ihtiyacı güttüğü gerçeğine götürüyor. Kapı kilidi mekanizmaları, şu anda kullanılanlara oldukça benziyor. Kendine özel tasarlanmış anahtarları olan kapı kilitleri mevcut. Anahtarı olmadan ya da başka anahtarla zorlanan kapı kilitleri açılamıyordu. Yani, hala kilidi kapattığımızda evlerimizde güvenle oturmamızı sağlayabiliyorsak, artık kime teşekkür etmemiz gerektiğini de Bowling OynamalarıÇölde yaşadıkları düşünüldüğünde, beni yine en çok şaşırtan uygulamalardan biri de Eski Mısırlıların bowling oynamaları. Arkeologlar, Kahire yakınlarında bulunan antik bir yerleşkede milattan önce 3200 yılına ait olduğunu düşündükleri, oyulmuş şeritlerden oluşan bir oyun odası buldular. Odanın içerisinde dört parmak girişi bulunan farklı ebatlarda toplar da bulundu. Oyunun amacı şu an olandan biraz daha farklıydı. Oyuncular şeritlerin iki tarafına diziliyordu ve dubaları nişan almıyorlardı. Asıl amaç topu, ortadaki delikten geçecek şekilde atmaktı. Yarışan iki takım aynı şeyi karşılıklı uçlardan yapmaya çalışıyordu. Birayla birleştirildiğinde güzel bir kutsal cumartesi yaptıklarını düşünebiliriz. 15. Göz Tedavisi YapmalarıEnfeksiyon, Mısır gibi coğrafyalarda ortak bir felaket sayılabiliyordu. Tedavi için de çok çeşitli ve bazen de oldukça sıra dışı metotlar kullanıyorlardı. İnsan beyninden yapılan bakteriyel boyalar ve ilaçlar kullanıldığına dair kesin bulgular var. Hatta küçük bir tarif bile insan beynini ikiye bölün. Birinci parçayı biraz bal ile karıştırın ve hasta göze gece yatmadan önce uygulayın. Öbür parçayı kurutun ve onu da sabah gözünüze uygulayın. Mısırlıların beyni nerden bulduklarını bilmiyor ve sırf bunun için cinayet işlemediklerini umuyorum. Ayrıca bu tedavi yöntemlerinin işe yaradığına dair herhangi bir bulgu da yok. O yüzden denemeyin! Hem gözünüzden, hem de özgürlüğünüzden olursunuz. Tıp Antik Mısırlıların üzerinde çalıştıkları tıbbi sorunlar, doğrudan doğruya çevreden kaynaklanan tıbbi sorunlardı. Nüfusun büyük kısmının Nil’e yakın yaşıyor olması, karaciğer ve bağırsak yıkımına yol açan sıtma ve Şistozomiyaz gibi riskler getirmişti. Timsah ve hipopotam gibi saldırgan olabilen yaban hayvanlarının varlığı da genel bir tehdit oluşturuyordu. İnsanların yaşam boyu ağır işlerde çalışması eklem ve omurga üzerinde ağır baskı ve sonuçta travmatik yaralanmalar yaratmaktaydı. Ayrıca savaşlar da nüfus üzerinde önemli bir baskı yarattı. Kullanılan undaki kum ve taş gibi küçük ve fakat sert parçacıklar dişleri aşındırdı ve apselere karşı savunmasız kıldı. Bununla birlikte çürük, ender görülmektedirVarlıklı kesim, şeker yönünden zengin besinler tüketmekteydi ve bu durum dişeti hastalıklarına neden oluyordu Mezar duvarlarındaki resimlerde vücut yapılarının düzgün gösterilmesine karşın, varlık sınıfların mezarlarında kilolu çocuk mumyalarının fazlalığı, aşırı beslenmenin yaygın olduğunu göstermektedir Yetişkin yaşam beklentisi erkekler için 35, kadınlar için 30’du. Ancak yetişkinliğe ulaşmak güçtü, nüfusun üçte biri çocuk yaşlarda ölüyorduAntik Mısır hekimleri iyileştirme becerileriyle antik Yakın Doğu’da ünlendiler. Bu hekimler içinde en ünlüsü İmhotep’tir Herodot, Mısır tıbbının önemli ölçüde uzmanlaşmış olduğunu belirtmektedir. Bazı hekimler sadece baş ya da mide üzerinde çalışırken, göz doktorları ve dişçiler vardı Tıp eğitimi veren kurumlar da oluşturulmuştu. Örneğin Per Ankh ya da “Yaşam Evi” bunlara örnektir. Özellikle Per-Bast ya da Bubastis olarak bilinen yerleşimde Yeni Krallık döneminde, Abidos ve Sais’de Geç Dönemde bu tür kurumlar oluşturulmuştu. Kazılarda bulunan tıbbi bir belge, Mısırlı hekimlerin geliştirdikleri anatomi, hastalıklar ve pratik tedavi hakkındaki deneysel bilgileri göstermektedirYaralar, enfeksiyonu önlemek için bal emdirilmiş bezle,çiğ etle, keten sargı bezleri, ağlar, petlerle sarıldı ve tedavi edildi. Ağrıları gidermek için afyon kullanıldı. Sarımsak ve soğan, sağlık için kullanıldı ve astımlı hastaları rahatlatacağı kabul edildi. Mısırlı cerrahlar yaraları diktiler, kırık kemik uçlarını hizaladılar ve hastalıklı kol ve bacakları kestiler, fakat bazı hastalıklar onlar için de fazlasıyla ciddi idi. Yapabilecekleri tek şeyin, hastayı ölene kadar rahat ettirmek olduğunu kabul ettiler Gemi yapımıEski Mısırlılar, yıllarından itibaren bir gemi gövdesinin içine kalasların nasıl yerleştirileceğini biliyorlardı. Amerikan Arkeoloji Enstitüsü raporunda,Abidos’ta yapılan kazılarda en eskilerinin henüz kazılıp çıkarılmadığı 14 gemi kalıntısının bulunduğunu, çıkarılan geminin tahta plakaların bir araya getirilerek adeta “dikilmesi” suretiyle inşa edilmiş olduğu bildirilmektedir. Kalasları birbirine bağlamak için örülmüş kayışlar,bağlantı yerlerini yalıtmak için kamış ya da kuru otlar kullanıldığı, .] New York Üniversite’nden Mısır bilimci David O’connor tarafından bulundu Gemi, firavun Khasekhmwy’nin kişisel mezarı yakınlarında,bir bütün halinde gömülü bulunduğu için tümünün O’na ait olduğu düşünüldü. Fakat bu gemilerden biri, yıllara tarihlenmektedirve gemilerle ilişkili çanak çömlekler daha eski tarihleri göstermektedir. .2 yıllarda yapılmış olduğu düşünülen tekne, yaklaşık 23 metre uzunluğundadırve artık daha eski bir firavuna ait olduğu düşünülmektedir Profesör O’Connor’a göre, 5 bin yıllık olan bu teknenin, firavun Hor-Aha’ya ait olması bile mümkündürAyrıca eski Mısırlılar ahşap çivilerle kalasları birbirine nasıl tutturacaklarını biliyorlardı. Bağlantı yerlerini kalafatlamak için de reçine kullandılar. Khufu gemisi, 43,6 metre uzunluğunda bir gemiydi. MÖ00 dolaylarında Dördüncü Hanedanlık döneminin Keops Piramidi’nin altında bulundu. Tüm parçalarıyla sağlam kalan bir örnektir ve muhtemelen güneş tanrısı sembolünü ifade etmektedir. Eski Mısırlılar ayrıca parçaları, geçme parçalar halinde yapmayı da Mısırlıların gemi inşaası konusundaki bu teknik gelişmişlik düzeyleri, yine de çok büyük tekneler yapmak için yeterli değildi. Yaptıkları tekneler, Nil’de kolayca seyir yapabiliyordu fakat, hem iyi denizci olarak biliniyor değillerdi hem de, Akdeniz ve Kızıl Deniz’de denizcilik faaliyetlerinde Matematik hesaplamalarla ilgili bulunmuş en eski kanıtlar, Hanedanlık Öncesi dönemin Naqada evresine aittir ve tam olarak gelişmiş bir sayı sistemini göstermektedir Eğitimli bir Mısırlı için matematiğin önemini, Eski Krallık döneminden bir roman-mektup açıkça göstermektedir. Bu belgede, yazar muhatabına bir bilgi yarışmasında kendisiyle yarışmasını öneriliyor. Yarışmanın konusu, toprak, işgücü ve tahıl konularındaki günlük hesaplamalardır Onlar cebir ve geometrinin temel prensiplerini anladılar ve basit çok değişkenli denklemler setlerini çözebildilerMatematiksel gösterim ondalıktı ve hiyerogliflere dayanıyordu. Bir milyona kadar her 10’un her kuvveti için bir hiyeroglif sembolü kullanıldı. Bunların her biri, yazılmak istenen sayının gerektirdiği kadar kez yazılmış olabilir. Böylelikle 80 ya da 800 rakamını yazmak için on ya da yüz sembolü sekiz kez yazıldı Çünkü onların hesaplama yöntemi, birden büyük paylı fazla sayıda kesirle işleyemiyordu. Eski Mısırlılar kesirleri, birkaç kesirin toplamı olarak yazmak zorundaydı. Örneğin iki bölü üç kesri, bir bölü beş ve bir bölü onbeş kesirlerinin toplamı olarak ele alıyorlardı. Bu işlem, standart değer tablosu yardımıyla kolaylaştırıldı Ancak bazı basit kesirler hiyeroglifle Mısır matematikçileri, Pisagor teoremi’nin altında yatan ilkelere ilişkin bir kavrayışa sahiptiler. Örneğin dik açılı bir üçgende kenarlar arasında 3-4-5 oranının geçerli olduğunu biliyorlardı Onlar dairenin alanını, dairenin çapının dokuzda bir eksiğini alarak ve kare’den hareketle hesaplayabildiler. Sonuç, bilinen dairenin alan formülüne çok yakın bir değerdi. Altın oran, piramitlerde de olduğu gibi bir çok Mısır mimari eserinde görünmektedir. ancak bu durum, ahenk ve uyumun sezgisel bir kavranışı ile düğümlü ipler kullanılarak yürütülen eski Mısır uygulamalarının birlikte ortaya çıkardığı, fakat hesaplanmamış, öngörülmemiş bir sonuç da olabilirDin Tanrısal ve ahirete ilişkin inançlar, başlangıcından beri antik Mısır Uygarlığı’nda desteklendi. Bu inançlar, firavunların otoritesinin tanrısal olduğunu, tanrısal düzene dayandığını çok tanrılı bir dine sahiptiler. Mısır panteonu, doğaüstü güçleri olan ve yardım ya da koruma için yakarılan tanrılardan oluşturuluyordu. Ancak tanrılar her zaman yardımsever olarak görülüyor değildi. Mısırlılar, tanrıların doyurulması için onlara bir şeyler sunmak ve dua etmek gerektiğine inanıyorlardı. Bu panteonun yapısı, hiyerarşiye yeni tanrıların eklenmesiyle sürekli olarak değişti, fakat rahipler, gerçekleşen değişmeleri ve zaman zaman ortaya çıkan tutarlı bir sistemle uyuşmayan mitler ve öyküleri düzenlemek için hiç çaba harcamadılar Dinsel alandaki bu çeşitli kavram ve anlayışlar bir tutarsızlık olarak görülmedi, daha çok, gerçeğin çeşitli yüzeylerindeki kesitler olarak kabul edildiTanrılara, firavunların lehine hareket eden din adamlarının yönetiminde ibadet edildi, tapınıldı. Tapınakların merkezinde, bir ayrı bölümde, o tapınca ait bir yontu vardı. Tapınaklar, bir topluluğun ya da genel olarak toplumun ibadet yerleri değildi. Tapınaklarda ibadet edilmez, sadece belirli bayram ve kutlama günlerinde tanrının yontusu genel ibadet için dışarı taşınırdı. Normalde, tanrıyla iletişim alanı dış dünyaya kapatıldı ve sadece tapınak yetkililerince ulaşılabilir durumda tutuldu. Sıradan yurttaşlar evlerindeki kendilerine ait tanrı yontularına ibadet edebiliyorlardı ve bir diğer ibadet nesnesi olarak muskaların, kaosun güçlerine karşı koruma sağladığına inanılıyordu Yeni Krallık’tan sonra firavunun manevi bir aracı olarak rolü zayıfladı ve dini gelenekler, doğrudan tanrılara ibadet yönüne kaydı. Sonuçta rahipler, insanlara doğrudan doğruya tanrıların iradesini bildirecek kahinler sistemini geliştirdilerEski Mısırlılar, her insanın ruhsal ve fiziksel parçalar ya da boyutlardan oluştuğuna inanıyorlardı. Bedenine ek olarak her kişinin, gölgesi ya da hayaleti, bir kişiliği ya da ruhu, bir yaşam gücü, ve bir adı vardı Düşünce ve duyguların merkezi, beyin değil, kalp olarak görüldü. Ölümden sonra manevi yönler bedenden serbest kalır ve bir iradeye sahip olabilirdi. Fakat bu manevi yönler, fiziksel dayanağa, kalıntıya, deyim yerindeyse bir pozisyona, sürekli bir barınak olarak gerek duyardı. Ölünün nihai yönelimi, kişilik ya da ruhun yaşam gücüyle yeniden birleşmesi ve kişinin bir “mübarek bir ölü” olmasıdır. Bunun olması için ölünün, bir mahkemede, “gerçeğin tüyü” kadar hafif bir kalbi olduğunu kanıtlamalıdır. Eğer layık görülürse, ölü yeryüzünde ruhsal düzeyde varlolmaya devam edebilirFiravunları için Osiris ayinleri yaparlardı. Osiris, Doğa Tanrıçası İsis’in kocasıydı. Onlar, doğanın doğumunu ve ölümünü temsil ediyorlardı. Tapınağı Abidos’ta bulunan Osiris firavunla özdeştirilmişti. Piramitlerin iç duvarlarındaki resimlerde de firavuna Osiris denilmiştir. Mısır’ın tanrı ve tanrıçalarının her biri bir hayvanın adını taşıyor ve adlarını taşıdıkları hayvan biçiminde gösteriliyordu. Firavun Akhenaton’un Mısır’da tek tanrılı din kurma çabasıMÖ civarında 4. Amenofis tahta çıktığı ve bir dizi radikal fakat düzensiz reformlara giriştiğinde, bir bakıma Yeni Krallık’ın istikrarı tehdit altına girdi. Adını Akhenaton olarak değiştirdi ve önceki gizemli güneş tanrısı Aton’u en üstün tanrı olarak lanse etti, diğer tanrı tapınçlarını bastırdı ve din adamlarının kurumsallaşmış gücüne saldırdı Başkenti Akhenaton’a, günümüzdeki Amarna’ya taşıyan Akhenaton, dış ilişkilere kendini kapadı ve tümüyle yeni din ve sanat tarzıyla ilgilenir oldu. Ölümünden sonra Aton kültü hızla terk edildi ve sonraki firavunlar Tutankhamun, Ay ve Horemheb, Akhenaton’un yerleşik dinsel geleneklere aykırı tüm izlerini sildiler. Akhenaton’un hükümdarlık dönemi, Amarna Dönemi olarak bilinir 4. Amemofis’in diğer tanrı ve tanrıçaları dışlayarak, Mısır’da tek tanrılı bir din inancı yerleştirmek çabasında olduğu kabul edilir. Amenofis’e göre Heliopolis’in baş tanrısı olan Aton-Ra Güneş Tanrısı tek bir tanrıydı ve firavunun da babasıydı. Mısır, tek bir firavunun otoritesi altında birleşmeden önce her krallığın kendi tanrısı vardı. Mısır birleşince, ister istemez çok tanrılı bir din ortaya çıkmış oldu. Akhenaton, tek bir hükümdarlıkta, tek bir tanrıya o da, firavunun tanrısı dayalı bir inanç sistemi kurmaya kültürü, mumyalama Nil Nehri’nin düzenli taşkınlıkları ve geri çekilmesi Mısır’da ölü kültünün doğmasında etkili olmuştur. Mısırlılar ekinin kuruduktan sonra tekrar yeşermesini gözleyerek bu sürecin insanlar için de geçerli olduğunu, yani insanın fiziki yaşamının ölümden sonra da devam edeceğine inandılar. Bu ölümle yaşam arasındaki sınır onların firavunları için görkemli mezarlar, yani piramitler yapmalarını sağlamıştır. Firavunların öbür dünyaya geçişine de önem verdikleri için onları mumyalamışlardır. Kuşkusuz bunları firavunların çabasıyla, baskısıyla yapmışlardır. Ayrıca kendileri için de, olanakları elverdiği ölçüde gömütler yapmışlar, mumyalanmalarını sağlamışlardır. Mumyalamanın ilk izlerine Hierakonpolis mezarlığında Mısırlılar, ölümden sonra ölümsüzlüğün sağlanması için gerekli olduğuna inandıkları ayrıntılı ölü defnetme geleneklerini sürdürdüler. Bu gelenekler, mumyalama ile bedeni koruma, defin törenlerini yapmak ve toprağa verme şeklindeydi. Böylece öteki dünyada ölünün, bedenini ve eşyalarını kullanacağına inanılıyordu Eski Krallık öncesinde, çölde maden ocaklarına gömülen bedenlerin kurumayla doğal olarak korunmuş kaldığı görüldü. Antik Mısır tarihinin başından sonuna kadar kurak çöl koşulları, yoksul halkın gömülmesinde bir nimet olarak görülmeye devam etti. Çünkü, zengin sınırların yaptığı gibi ayrıntılı ve dolayısıyla pahalı defin işlemlerine olanakları yoktu. Varlıklı Mısırlılar ölülerini taş mezarlarda gömmeye başladılar. Sonuçta insan eliyle mumyalamayı kullandılar. Bu işlemlerde iç organların çıkartılması gerekiyor, beden ketenle sarılıyor ve dikdörtgen biçimli taş lahitle ya da tahta tabutla gömülüyordu. Dördüncü Hanedanlık’tan itibaren bazı iç organlar, özel toprak kavanozlarda korunduYeni Krallık’la itibaren antik Mısırlılar mumyalama işlemlerini yetkinleştirdiler, bir sanat haline getirdiler. En gelişkin teknikte, işlemler 70 günü buluyordu. İç organların yine çıkarılması gerekiyordu. Beyin, burun kanalından özel aletlerle çıkarılıyor ve vücut, natron adı verilen bir tuz karışımı içinde kurutuluyordu. Beden daha sonra ketenle sarılıyor, koruyucu muska kuşaklarıyla donatılıyor, insan şeklinde ve boyanmış, süslenmiş bir tabuta yerleştiriliyordu. Geç Dönem mumyaları da keten ya da papirüs katmanlarından yapılan ve koruyucu bir macunla kaplanan özel malzemelerle defnedildi. Kullanılan koruma uygulamaları Ptolemaik ve Roma dönemlerinde geriledi, süslenen mumyanın dış görünüşü daha fazla önem kazandıFakat tüm ölülerin mezarlarına, sosyal durumları ne olursa olsun bir şeyler kondu. Yeni Krallık’la birlikte mezarlara Ölüler Kitabı da bırakıldı. Ayrıca, öbür dünyada kendilerine hizmet edeceğine inandıkları küçük biblolar olan Uşabtiler de konuldu Daha sonra mezar yakınları tarafından zaman zaman mezara yiyecek götürülüyor ve ölü adına dualar okunuyorduToplumsal Yapı Yeni Krallık Dönemi’nde Mısır’da bürokrasi ayrıcalıklı bir sınıf oluşturmuştu. En önemli makamlardan birisi kâtiplikti. Katipler bir okul sistemi kurmuşlar ve soyluların eğitimiyle ilgilenmişlerdir. Eğitim ise dil ve hitabet üzerineydi. Diğer güçlü kesim ise rahiplerdir. Ancak kâtipler zorunlu askerlikten muaf iken, rahipler değildi. Yine de rahiplerin ayrıcalıklı bir konumu tarım yapan halkın kendilerine ait arazileri vardı. Özel mülk gelişmişti ancak bu kişilerin zengin ya da güçlü olması zordu çünkü tarımın kaynağı sulama sistemi Firavunların kontrolündeydi. Ticaret ise rahiplerin elindeydi. Bu nedenle tüccar ve zanaatçıların etkinliği yerel, küçük pazarlarla sınırlı kaldı. Ordunun en büyük askeri kaynağı ise köylülerdi. Mısır’da köle sistemi vardı;ancak angarya işlerini özgür köylüler yapmak zorundaydı. Köleler daha çok üst sınıfı oluşturan ailelerin evinde yer egemen bir toplum olan Mısır’da kadının konumu, erkeğe mutlak bağlılık değildi. Mısır yasaları boşanmak hakkını kadına da tanımıştı. Özellikle ölü gömme kültünde kadınların erkeklerle eşit muamele görmesi, kadının toplumdaki yerinin önemini yaşam Antik Mısır’ın en eski dönemlerinde çiftçiler toprağa bağlıydı. Kerpiçten, gündüzün sıcağında görece serin kalacak barınaklarında, en yakın aile üyeleriyle sınırlandırılmış olarak yaşamaktaydılar. Her barınakta, ekmek pişirmek için küçük bir ocak ve tahılı öğütmek için bir değirmen taşı bulunan açık çatılı bir mutfak bulunurdu Duvarlar beyaz boyalıydı ve boyalı keten duvar kumaşları ile kaplı da olabiliyordu. Taban, hasırla kaplı olurdu ve ev eşyası olarak tahta tabureler, sedirler ve sehpalar bulunurduEski Mısırlılarda temizlik ve görünüm, büyük önem taşırdı. Çoğunlukla Nil’de, hayvansal yağ ve kireçtaşı tozundan yapılan yumuşak sabun kullanılarak yıkanılırdı. Erkekler temiz kalmak için tüm bedenlerini traş eder, kötü kokuları gidermek ve cildi yumuşatmak için kokulu merhem ve parfüm kullanırlardı Giysiler beyazlatılmış basit keten kumaştı. Üst sınırlardan hem kadınlar hem de erkekler peruk takar, mücevher ve kozmetik malzemeler kullanırlardı. Çocuklar, ergenlik çağına kadar, çoğu kez 12 yaş, çıplak dolaşırlar ve erkek çocuklar sünnet edilir ve başları kazınırdı. Babalar ailenin geçimini sağlarken anneler çocukların bakımından sorumluydularGünlük beslenmenin en önemli kısmı ekmek ve biraydı. Ek olarak soğan, sarımsak gibi sebzeler ve hurma, incir gibi meyveler de yenilirdi. Balık, et ve kümes hayvanlarının eti, tuzlanmış ya da kurutulmuş olarak tutulur, güveçte pişirilir ya da ızgarada kızartılırdı İmkanları olanlar için, müzik ve dans aranan eğlencelerdi. İlk müzik aletleri flüt ve arptı. Daha sonraları trompet, obua ve boru benzeri müzik aletleri yaygınlaştı. Yeni Krallık döneminde Mısırlılar zil, tef, davul ve Asya’dan getirilen lavta ve lir gibi çalgıları da kullandılar Sistrum adı verilen bir çalgı ve çıngırak da, özellikle dini ayinlerde önem taşıyordu.

eski mısırlılar dünyanın şeklini nasıl olduğunu düşünüyormuş