Karadırkaşların ferman yazdırır, Bu aşk beni diyar diyar gezdirir, Lokman Hekim gelse, yaram azdırır, Yaramı sarmaya yar kendi gelsin. Ormanlardan aşağı aşar geçerim, Nazlı yari kaybettim ağlar gezerim. Ormanların gümbürtüsü, başıma vurur, Nazlı yarin hayali karşımda durur.
arkadaşlar burada verilen bilgi kesinlikle yanlıştır ben elazığlıyım bu hikayeyi size anlatayım: elazığda genç ve güzel bir kız vardır bu kız mamoş (mehmet) adında bir delikanlıya sevdalanır delikanlıda bu kıza sevdalıdır fakat bu kzı küçük yaşta kendinden yaşca büyük olan bekir hocaya veririler fakat kız hala mamoşa sevdalıdır ve her gece gizli gizli
Übersetzungim Kontext von „bir hikayesi vardır“ in Türkisch-Deutsch von Reverso Context: bir hikâyesi vardır
Hastaneönünde incir ağacı türküsünün iki hikayesi Hepimizin bildiği bu türkünün iki hikayesi bulunuyor. Bir söylentiye göre; Komşusunun kızıyla beşik kertmesi olan Yozgatlı bir genç askerde verem hastalığına tutulur. Hava değişimi alarak köyüne gelir.
1906-2008, 10:45. # 1. Atahun. Türkülerimiz. İç dünyamızı anlatan ezgilerdir türkülerimiz. Her türkünün de bir hikayesi vardır. Bazen bir olay, bazen bir heyecan ve bazen de bir acı üzerine doğar türküler Bu yüzden hemen her türküde kendimize ait bir şeyler buluruz. Bu yüzden diyoruz ki “türkü, biziz.”.
Vay Tiền Online Chuyển Khoản Ngay. Müzik hayatımızın içinde büyük ve önemli bir kaplar. Hepimizin dinlerken geçmişe döndüğü, gelecek hayallerine doğru yürüdüğü, hüzünlü ya da neşeli her anında dinlediği birbirinden güzel şarkılar vardır. Kültürümüzde de çok önemli bir yere sahip olan türküler, bunlar arasındadır. Türkü dediğimizde hepimizin aklına en az bir tane gelir. Fakat birçoğumuz büyük bir keyifle dinlediğimiz türkülerin ortaya çıkış hikayelerini bilmeyiz. Aslında Hikayesi Olan Türkülerimiz oldukça fazladır ve birçoğuna da kulaklarımız aşinadır. Şimdi bunlardan birkaç tanesini inceleyelim. Beyaz Giyme Toz Olur Türküsü Beyaz Giyme Toz Olur hikayesi şu şekildedir; Ege’ de yaşayan bir ailenin üç kızı vardır. Bu aile bir zaman sonra Karadeniz’ e göç etmek zorunda kalır. O zamana dek Ege’ de yaşadıkları için Karadeniz’de yaşayan insanlardan farklı alışkanlıklara sahiptirler. Bir zaman sonra bu ailenin üç kızına, üç delikanlı aşık olur ve hep birlikte vakit geçirmeye başlarlar. Yaşadıkları yeni şehirde insanların onların davranışları hakkında konuşmalarına rağmen davranışlarını değiştirmezler. Bir zaman sonra da bölgede adları çıkar. Beraber zaman geçirdikleri eve bir gün bekçi baskın yapar. Bu baskında iki delikanlı yakalanır diğeri ise saklanır. Saklanan delikanlı da daha sonra yakalanır ve hapsedilmesine karar verilir. Fakat delikanlı daha sonra affedilir. Affedilen delikanlı aşık olduğu kızla evlenir ve birlikte bu türküyü yazarlar. Böylece Beyaz Giyme Toz olur türküsü, Hikayesi Olan Türkülerimiz arasında yerini alır. Erzurum Çarşı Pazar Türküsü Daha çok Sarı Gelin ismiyle bilinen türkünün hikayesi, Erzurum Çarşı Pazar hikayesi olarak da söylenebilir. Hikayesi şöyledir; Eski zamanların birinde, Çoruh nehrinin kıyısında bir Kıpçak beyi yaşar. Bu beyin, sarı saçlı bir kızı vardır. Bu kıza, Erzurumlu bir delikanlı aşık olur. Hem kızın hem de delikanlının aileleri bu aşka karşı çıkar. Kavuşmalarına engel olmak için her şeyi yaparlar. Delikanlı ise aşkının peşinden gitme konusunda çok kararlıdır. Aşık olduğu Kıpçak beyinin kızına bir şiir yazar ve daha sonra onu kaçırır. Fakat Kıpçak beyi onların peşini bırakmaz. Adamlarını peşlerinden yollar. Adamlardan biri Erzurumlu delikanlıyı öldürür. Bu aşk da hüzünlü bir hikaye olarak kalır ve Hikayesi Olan Türkülerimiz arasına girer. Hastane Önünde İncir Ağacı Türküsü Bir delikanlı komşusunun kızı ile beşik kertemesi yapılmıştır. Genç adam askere gider ve askerdeyken vereme yakalanır. Hava değişimi olması için Yozgat’ a gönderilir. Bu esnada sözlüsünün ailesi de kızlarını gence göstermezler. Durumu ağırlaşan genç, tedavi için İstanbul’ da bir hastaneye yatırılır. Yattığı hastane odasının penceresinden görebildiği tek şey, incir ağacıdır. Bu ağaçtan ilham alarak Hastane Önünde İncir Ağacı türküsünü yazar. Daha sonra ise veremden kurtulamayarak hayatını kaybeder. Böylece bu hikaye de Hikayesi Olan Türkülerimiz arasına eklenir. Gesi Bağları Türküsü Annesi ile Kayseri’ de yaşayan bir genç kız, bir zaman sonra Kayseri’nin Gesi kasabasına gelin olarak gider. O zamanlarda ulaşım şartları zor olduğundan genç kız Kayseriye’ye, annesinin yanına gidip gelemez. Kocası da son derece vurdum duymaz ve gamsız biridir. Kızla hiç ilgilenmez. Kaynanası ise kıza sürekli eziyet eden, kötü kalpli ve despot biridir. Bir zaman sonra çiftin çocukları olur. Kız çocuğuyla annesinin hasretini gidermeye çalışsa da bunu başaramaz. Kız, annesini göremeden aylar ve yıllar geçer. En sonunda ise kötü haber gelir. Annesi vefat etmiştir. Annesinin vefat ettiğini öğrenen gelin, üzüntüsünden gesi bağları türküsünü söyleyerek, Gesi bağlarının arasında dolaşır durur.
Fotoğraf PixabayOluşturulma Tarihi Eylül 28, 2020 2107Her ne kadar günümüzde batılı tarzda müzikler dinlense de Türküler kültürümüzün bir parçasıdır. Çoğu türkünün de bir hikayesi vardır. En çok dinlenilen ve bir hikayesi olan 10 türküyü sizler için genellikle yaşanmış bir olayın ardından yazılır ve söylenirler. Bu sebeple de çoğu zaman duygu yükü oldukça fazladır. Her insan türkü dinlediği zaman duygu yoğunluğu yaşar ve hüzünlenir. Bunun sebebi de türkülerin yaşanmışlıklarından kaynaklanır. Türkülerin ilk türleri manzum eserler olup musiki ile de her zaman iç içe olmuşlardır. Sözlü kültürlerin önemli eserleri arasında yer alan Türk şiirleri aynı zamanda da halk türküsü özelliği de taşırdı. Türk halk türkülerinden bahsederken aslında eski Türk şiirlerinden de bahsetmiş oluruz. Çünkü bu iki tür her zaman birbirleri ile iç içe İstanbul'u Mesken Mi TuttuGeçim derdinde olan aileler genelde evin reisleri ile büyük oğullarını her zaman büyük şehirlere gönderirlermiş. Özellikle de İstanbul'a çalışmaya giden kişiler uzun süreler burada kalır ve gurbetlik çekerlermiş. Memlekette kalan sevgililer veya eşler ise uzun yıllar gurbet yolu gözlermiş. Bu Türküde kocası İstanbul'a gidip yıllarca çalışmak zorunda kalan bir kadının yakmış olduğu bir ağıt olarak karşımıza Yüksek Tepelere Ev KurmasınlarBu Türkü günümüzde genellikle kına gecelerinde söylenir ve bu türkü ile gelinin ağlaması amaçlanır. Ancak bu türkünün de bir hikayesi vardır. Türkü'de uzak bir köye gelin giden Zeynep isimli bir kızın hikayesi anlatılır. Zeynep'in gelin gitmiş olduğu köy doğup büyüdüğü köye üç gün uzaklıkta bulunur. Bu sebeple de 7 yıl boyunca Zeynep ailesini hiç göremez. Zeynep günden güne ailesine karşı özlem duymaya başlar ve bu türküyü yazar. Evinin bahçesinde de sürekli bu türküyü söyler. Bu özleme kocasının kötü davranışları da eklenince Zeynep hastalanır. Bunun üzerine kocası Zeynep'in köyüne gider ve ailesini getirir. Zeynep'in hasreti diner ancak hastalığı bir türlü iyileşmez. Hasta yatağında bu türküyü söylerken can İbrahim Fatsa'da yaşamını sürdüren bir delikanlıymış. Gürcü Sefer Ağa'nın yanında çalışmaktadır ve Sefer Ağa'nın kızına aşık olur. Kızla gizli bir şekilde görüşmeye başlarlar. Ancak kızın nişanlısı Seyyid Ağa bunu öğrenir ve aşıkların peşine düşer. Bu çatışmada Hekimoğlu İbrahim Sefer Ağa'nın bir adamını öldürür. Dağa kaçan Hekimoğlu daha sonra kurulan bir oyun ile UçuverdiAnkara'nın çok ünlü bir elması olan misket türküye adını vermektedir. Türküde evlerinin önündeki misket ağacına çıkarak sevdiğinin yollarını gözleyen Huriye'nin hikayesi anlatılmıştır. Osman Efe sevdiceğine bu sebeple misket ismini vermiştir. Kır Ağa isimli biri de Huriye'ye gönlünü kaptırır. Osman Ağa ile Kır Ağa arasında bir düello yapılır Osman Ağa kazanır. Bunu misket ağacından izleyen Huriye'nin başı döner ve ağaçtan düşerek orada yaşamını yitirir. Sonra da Osman Ağa tarafından bu türkü Nehri Akmam DiyorBu türkü Plevna Zaferinden sonra Osman Paşa için yazılmıştır. Türkü destan havasında Koca KonakBu Türkü Aydın yöresinin bir TürküsüBu türkü atalarımızın Çanakkale Savaşında göstermiş olduğu başarının anlatıldığı bir türküdür. Ancak bilinenin dışında türkü Çanakkale'ye değil Kastamonu yöresine Tren Gecikir1915 yılında Birinci Dünya Savaşında insanlar savaşa giden yakınlarını istasyonlarda bekler ve iyi bir haber alabilmek sevdiklerinin döndüklerini görebilmek için kara tren beklerlerdi. İşte o zamanlarda bu türkü GelinSarı gelin türküsü Erzurumlu bir gencin Hristiyan olan Kıpçak Beyi'nin sarı saçlı kızına aşık olarak onun için yazdığı bir yılında Abdurrahim Karakoç'un yaşamış olduğu ölümsüz aşkı anlattığı ve sevdiği kızın ismini gizleyip Mihriban dediği türküdür.
Türkü Sever 14 Aralık, 2021 992 Görüntüleme Her ne kadar günümüzde batılı tarzda müzikler dinlense de Türküler kültürümüzün bir parçasıdır. Çoğu türkünün de bir hikayesi vardır. En çok dinlenilen ve bir hikayesi olan 10 türküyü sizler için derledik. Türküler genellikle yaşanmış bir olayın ardından yazılır ve söylenirler. Bu sebeple de çoğu zaman duygu yükü oldukça fazladır. Her insan Türkü dinlediği zaman duygu yoğunluğu yaşar ve hüzünlenir. Bunun sebebi de türkülerin yaşanmışlıklarından kaynaklanır. Türkülerin ilk türleri manzum eserler olup musiki ile de her zaman iç içe olmuşlardır. Sözlü kültürlerin önemli eserleri arasında yer alan Türk şiirleri aynı zamanda da Halk Türküsü özelliği de taşırdı. Türk halk türkülerinden bahsederken aslında eski Türk şiirlerinden de bahsetmiş oluruz. Çünkü bu iki tür her zaman birbirleri ile iç içe olmuştur. Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar Bu Türkü günümüzde genellikle kına gecelerinde söylenir ve bu türkü ile gelinin ağlaması amaçlanır. Ancak bu türkünün de bir hikayesi vardır. Türkü'de uzak bir köye gelin giden Zeynep isimli bir kızın hikayesi anlatılır. Zeynep'in gelin gitmiş olduğu köy doğup büyüdüğü köye üç gün uzaklıkta bulunur. Bu sebeple de 7 yıl boyunca Zeynep ailesini hiç göremez. Zeynep günden güne ailesine karşı özlem duymaya başlar ve bu türküyü yazar. Evinin bahçesinde de sürekli bu türküyü söyler. Bu özleme kocasının kötü davranışları da eklenince Zeynep hastalanır. Bunun üzerine kocası Zeynep'in köyüne gider ve ailesini getirir. Zeynep'in hasreti diner ancak hastalığı bir türlü iyileşmez. Hasta yatağında bu türküyü söylerken can verir. Hekimoğlu Hekimoğlu İbrahim Fatsa'da yaşamını sürdüren bir delikanlıymış. Gürcü Sefer Ağa'nın yanında çalışmaktadır ve Sefer Ağa'nın kızına aşık olur. Kızla gizli bir şekilde görüşmeye başlarlar. Ancak kızın nişanlısı Seyyid Ağa bunu öğrenir ve aşıkların peşine düşer. Bu çatışmada Hekimoğlu İbrahim Sefer Ağa'nın bir adamını öldürür. Dağa kaçan Hekimoğlu daha sonra kurulan bir oyun ile öldürürlür. Güvercin Uçuverdi Ankara'nın çok ünlü bir elması olan misket türküye adını vermektedir. Türküde evlerinin önündeki misket ağacına çıkarak sevdiğinin yollarını gözleyen Huriye'nin hikayesi anlatılmıştır. Osman Efe sevdiceğine bu sebeple misket ismini vermiştir. Kır Ağa isimli biri de Huriye'ye gönlünü kaptırır. Osman Ağa ile Kır Ağa arasında bir düello yapılır Osman Ağa kazanır. Bunu misket ağacından izleyen Huriye'nin başı döner ve ağaçtan düşerek orada yaşamını yitirir. Sonra da Osman Ağa tarafından bu türkü okunur. Tuna Nehri Akmam Diyor Bu türkü Plevna Zaferinden sonra Osman Paşa için yazılmıştır. Türkü destan havasında geçmektedir. Eklemedir Koca Konak Bu Türkü Aydın yöresinin bir türküsüdür. Çanakkale Türküsü Bu türkü atalarımızın Çanakkale Savaşında göstermiş olduğu başarının anlatıldığı bir türküdür. Ancak bilinenin dışında türkü Çanakkale'ye değil Kastamonu yöresine aittir. Kara Tren Gecikir 1915 yılında Birinci Dünya Savaşında insanlar savaşa giden yakınlarını istasyonlarda bekler ve iyi bir haber alabilmek sevdiklerinin döndüklerini görebilmek için kara tren beklerlerdi. İşte o zamanlarda bu türkü yazılmıştır. Sarı Gelin Sarı gelin türküsü Erzurumlu bir gencin Hristiyan olan Kıpçak Beyi'nin sarı saçlı kızına aşık olarak onun için yazdığı bir türküdür. Mihriban 1960 yılında Abdurrahim Karakoç'un yaşamış olduğu ölümsüz aşkı anlattığı ve sevdiği kızın ismini gizleyip Mihriban dediği türküdür.
Türküler ve hikayeleri Türküler bizler için çok her türkünün bir hikayesi var birçoğumuz bu hikayeleri dinlediğiniz türkülerin hikayelerini öğrenmek ve okumak Hekimoğlu türküsünün hikayesini paylaşıyorum sizlerle sayfamızda daha birçok türkünün hikayesini okuma fırsatı bulabilirsiniz. HEKİMOĞLU TÜRKÜSÜ Ordu dolaylarında yaşayan Hekimoğlu, yoksul bir ailenin çocuğudur. Üstelik yoksul bir anneden başka hiç kimsesi yok. Çevresinde dürüstlüğü, akıllılığı ve yiğitliğiyle tanınan bir gençtir. Yörede egemenlik kurmuş bir Gürcü Beyi vardır. Bu Gürcü Beyi, Ayşa adında güzel ve narin bir kızla sözlüdür. Ne ki, bu kız Gürcü Beyini sevmemekte, Hekimoğlu’na bağlanmıştır. Bu, dostlukla, arkadaşlıkla karışık bir sevgidir. Üstelik Hekimoğlu’yla görüşmeye başlamıştır. İşte Bey, iki gencin ilişkisinin bu noktaya vardığını duyar duymaz Hekimoğlu’na düşman olur ve ona savaş açar. Hekimoğlu’yla teke tek görüşüp, hesaplaşmayı önerir; bir de yer belirtir. Hekimoğlu, gözüpek, mert bir gençtir. Aynalı mavzerini kuşanıp, tek başına buluşma; yerine gider. Gitmeye gider ama, Bey sözünde durmamış adamlarıyla gelmiştir. Üstelik adamlarından biri, buluşma yerine varır varmaz, sabırsızlanıp Hekimoğlu’nu yaylım ateşine tutar. Ötekiler de çevresini sararlar. Hekimoğlu’yla Beyin adamları arasında yaman bir çatışma olur. Hekimoğlu, çatışma sonunda çemberi yararak kurtulur. Olaydan hemen sonra, Bolu da tek başına yaşayan anasının yanına gider. Anasına durumu anlatır ve artık şehir yerinde duramayacağını bildirir. Anasıyla helallaşıp, yanına Mehmet adlı iki amca oğlunu alarak dağa çıkar. Çıkış bu çıkış ve ölünceye kadar Hekimoğlu artık dağdadır. Hekimoğlu’nun dağa çıkış nedenini ve biçimini bilen, duyan yöre köylüleri kendisine kucak açarlar. Onun mertliği, yiğitliği ve doğru sözlülüğü köylüleri daha da etkiler ve her açıdan kendisine yardım ederler. Özellikle yoksul köylülerle dostluk kurar, zenginlerden aldıklarıyla onlara yardım eder. Hekimoğlu, artık Gürcü Beyinin korkulu düşü olmuştur. Bu yüzden Bey, kendisini sürekli jandarmaya şikayet eder ve kesintisiz izletir. Hekimoğlu’nu ihbar etmeleri için çeşitli yörelerde adamlar tutar. Fakat halk koruduğu için, Hekimoğlu’nu bir türlü ele geçiremezler. Hatta bir defasında, Beyin adamlarından birinin ihbarı üzerine Hekimoğlu’nun kaldığı evi jandarmalar basıyorlar. Bütün çevre kuşatılmıştır. Evin altında bir fırın vardır. Hekimoğlu fırıncının yardımıyla fırının ekmek pişirilen yerini arkadan delip kaçmayı başarır. Hekimoğlu, kaçmaya kaçıyor ama, Beyin, iki amca oğlunu öldürttüğünü haber alıyor ve doğru Çiftlice köyüne iniyor. Gittiği ev muhtarın evidir. Bu Muhtar, Hekimoğlu’ndan yana görünüyor, oysa gerçekte Beyin adamıdır ve onunla işbirliği içindedir. Nitekim adamlarından biri aracılığıyla ihbarda bulunur ve Hekimoğlu jandarmalarca sarılır. Hekimoğlu, Muhtarın > yüzünden kıstırılmıştır. Büyük bir çatışma çıkar taraflar arasında. Adeta namlular kurşun kusmaktadır. Özetle > olur orada. Olayın sonucuna ilişkin iki söylenti var halk arasında 1-Hekimoğlu, çatışma sırasında. çemberi yarıyorsa da, aldığı yaralar yüzünden fazla uzaklaşamadan ölüyor. 2 -Atına atlıyor, elini karın bölgesinden aldığı yaralara basarak Ordu’ya kadar geliyor ve burada ölüyor. Hekimoğlu, tipik bir erdemli başkaldırıcı örneğidir. Haklı bir nedenle dağa çıkıyor. Mertliği, yiğitliği ve iyilikseverliğiyle halk arasında büyük ün yapıyor. Yoksulların dostu, onları ezen varsılların düşmanıdır. Hekimoğlu denince, hemen akla gelen bir özelliği de aynalı martini dir. Hekimoğlu Türküsü’nde geçen ve kendisinin adıyla özdeşleşen aynalı martin in özelliği şudur. Hekimoğlu, özel olarak yaptırdığı mavzerinin üstüne bir ayna taktırıyor. Çatışmaya girdiğinde, bu aynayı düşmanının gözüne tutarak, gözünün kamaşmasına, dolayısıyla hedefini şaşırmasına yol açıyor. Bu yüzden Hekimoğlu’nun, adı, Hekimoğlu’nun adı aynalı martinle özdeşleşmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın zorlu geçtiği yıllarda şehitlerin sayısı her geçen gün artıyordu. Bu durum korkunç bir bouya ulaştığında ise, İngiliz generali Aspinall-Oglander; "Gelibolu'daki kanlı muharebeler, Türk ordusunun çiçeğini bitirmiştir," demesine neden olmuştu. O dönemde İngilizler şehit olan Türk askerleri için, “çiçeğin tomurcuğu” ve “vakti gelmeden solan gül goncası”na benzetiyorlardı. Ölenlerin sayısı çoğaldıkça cephelerde boşluklar oluşuyordu. Cephede meydana gelen boşlukları doldurmak için, diğer cephelerden asker getirilemediğinden, en yakın çevreden başlayarak, 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin dahi, gönüllü olup olmadığına bakılmaksızın, Çanakkale'ye sevk edilmeleri alışılmış normal bir hadise haline gelmişti... Savaş günleri, köyde, kasabada erkeğin kalmadığı, gücü kuvveti ve boyu posu yerinde olan herkesin asker olduğu ya da asker olmak zorunda kaldığı kara günlerdi. Bir efsaneye göre On Beşli türküsü işte bu cephede savaşan gençlerden biri olan Hüseyin ve onun yolunu gözleyen sevdiği Hediye’nin hikayesini anlatır. sonu ve 20. yüzyıl başında arka arkaya girdiği pek çok savaşta verdiği kayıplar sonunda, askere alacak yetişkin ve sağlıklı erkek bulamayan Osmanlı Devleti, Çanakkale savaşı sırasında, doğum tarihi Rumi takvimle 1315 ve daha büyük, 15 ile 18 yaş arası erkek çocuk’ların orduya katılmasına karar verir. İşte bey oğlu Hüseyin de bu onbeşli’ler arasındadır ve ardında sözlüsü güzeller güzeli Hediyeyi de bırakmıştır. Savaş her cephede tüm hızıyla sürmekte gidenler bir türlü geri gelmemektedir. Boynunu büküp asker yolu bekleyen bir sürü genç kızdan birdir Hediye de. Hediye’nin zaman içerisinde bir taliplisi çıkar. Taliplisi zengindir, yaşlı bir adam olan Tokat eşrafından Emin bey ile evlendirirler. Hediye, bir şey diyemez, kaderine razı olur. Bir yıl sonra Emin Bey ölür. Emin Bey ölünce, her şey Hediye'ye kalır. Dağdaki eşkıyalar genç yaşında dul kalan Hediye’den ve malından haberdar olur. Bir gece konağı basarlar. Mallarını çalmalarının yanında Hediye’ye tecavüz ederler. Eşkıyalar tarafından bir gece şehir merkezindeki caminin avlusuna bırakılır. Camiden çıkanlar, üstü başı yırtılmış, harap bitap haldeki Hediye'yi görür de, biri olsun el etmez. Bir de yetmezmiş gibi, “Kötü yola düşmüş bu!” derler. Hediye, askere gidip de dönmeyen sevdiği Hüseyin’e yanarken bir yandan da uğradığı kötü muameleye üzülür. Yaşananlara dayanamayan Hediye Tokat’ı terk eder. 1915'in üzerinden sekiz yaz, sekiz de kış geçer... Tahtobalı'ya ancakbir tane onbeşli döner. Bu dönen on beşli Hüseyin’dir. Hüseyin’in gelişini köy şenliklerle kutlar. Ancak onun görmek istediği tek kişi Hediye’dir. Günler geçer Hediye’yi göremez. En sonında annesine “Hediye nerede” diye sorar. Koca dağlar ses verir de, anası vermez. Hüseyin düşer işin peşine, ta ki o bomboş konağa gelesiye kadar. Konağın önünde sorar komşulara, “Nerededir ev ahalisi?” diye. Komşular cevap verir “Çiftliğe taşındılar.” diye ama Hüseyin durmaz, duramaz. Sevdiğine kavuşmak için heyecanlanan Hüseyin “Hediye’de çiftliğe mi gitti” diye sorar. Komşuların “O taze dul mu, önce kötü yola düştüydü de, sonra buralarda da yapamadı, duramadı, gitti mendebur.” sözü karşısında büyük bir şok geçirir ve dayanmaz. Atına bindiği gibi Tokat’ı terk eder. O günden sonra ne Hediye’yi ne de Hüseyin’i bir daha gören olmaz. HEY ON BEŞLİ TÜRKÜSÜ SÖZLERİ Hey onbeşli onbeşli Tokat yolları taşlı Onbeşliler gidiyor Kızların gözü yaşlı Aslan yarim kız senin adın Hediye Ben dolandım sen de dolan gel beriye Fistan aldım endazesi on yediye Gidiyom gidemiyom Az doldur içemiyom Sevdiğim pek gönüllü Koyup da gidemiyom Gidiyom gidemiyom Sevdim terkedemiyom Sevdiğim pek gönüllü Gönlünü edemiyom Aslan yarim kız senin adın Hediye Ben dolandım sen de dolan gel beriye Fistan aldım endazesi on yediye Giderim ilinizden elinizden Kurtulam dilinizden Yeşil baş ördek olsam Su içmem gölünüzden Aslan yarim kız senin adın Hediye Ben dolandım sen de dolan gel beriye Fistan aldım endazesi onyediye sevdiğim pek gönüllü koyup da gidemiyom
her türkünün bir hikayesi vardır